13 Nisan 2016 Çarşamba

İNANIYORUM-İNANIYORSUN-İNANIYOR/İNANMIYORUM-İNANMIYORSUN-İNANMIYOR

                           Din nedir diye hepimiz açıktan ya da gizli gizli düşünürüz.Din,benim gözümde,tek başına gelip,tek başına ayrıldığımız dünyada,bize hainlik etmeyeceğine koşulsuz inandığımız, sığınabildiğimiz tek kavramdır.Bizi bizden çok seven ve kollayan bir varlık olduğuna inanmak ,korkularımızı,yaşadığımız zorlukları,felaketleri ona havale edip çözüm beklemek yaşamaya devam etme çabasındaki en büyük sığınağımız olur çoğu zaman.Tek başına kaldığımızı hissettiğimiz anlarda iç sesimizle içimizdeki varlığıyla konuşup destek isteriz yaratıcıdan.Tam bu noktada,peki ateistler ne yapıyor dediğinizi duyar gibiyim.Öncelikle şu " ateist " terimine bir açıklık getirelim.Ateist,toplumda sıklıkla yanlış bilindiği üzere,ateşe tapan şahıs anlamına gelmez.Ateistler herhangi bir şeye tapmazlar zaten,onlar her türlü inanç sistemini reddederler.Teizm dinle ilgili ,inanmakla ilgili kavramları temsil eden bir terimdir,inanmayı savunur.A teizm ise,inancın karşısında durur ve dini reddeder.Teizm sözcüğünün başındaki "a" harfi ona olumsuzluk anlamı katan bir harftir.Tıpkı, mevcut-namevcut gibi.
                         Konumuza geri dönelim,ateistler ne yapıyor demiştik.Ben ateist olmadığım için bu konuda tam bir bilgiye sahip değilim ancak tanıdığım ateistlerden yola çıkarak ,onların inananlara oranla daha güçlü olmak zorunda kaldıklarını söyleyebilirim.Sıkıntınızı yansıtabileceğiniz bir varlığa sahip değilseniz ve ölseniz bile gideceğiniz daha güzel bir yeriniz olduğuna inanmıyorsanız,tüm gücünüzle bu dünyadaki yaşama tutunmaya ve hayatta kalmaya çalışıyorsunuz.Öte yandan,eğer inanan bir insansanız;inanmanın,arkanızda o gücü hissetmenin de bir bedeli var.Verilen görevleri yapmazsanız gideceğiniz yer bu dünyadaki acılarla kıyaslanmayacak kadar kötü bir yer.İşte bu aşamada karşımıza Deizm çıkıyor.Deistler,din olgusunu reddediyorler fakat bir tanrının var olduğuna ve tüm evreni yarattığına inanıyorlar.Ancak evreni yarattıktan sonra onunla işinin bittiğine ve artık evrenle ilgilenmediğine inanıyorlar.Bu durumda,ceza süreci işlemeden ,rahatça inanma lüksüne sahip olunuyor bir nevi.Ama burada da ne kadar dua etseniz de karşılık alabilme olasılığınızı yok etmiş oluyorsunuz zihninizde.Öyleyse panteist olalım,doğa işini normal akışında yürütsün ve biz doğaya uyalım,böylece sıkıntıya düşmeden rahat yaşayalım derseniz,bir şey beklemediğiniz ve sizden bir şey beklenilmeyen bir inancınız oluyor.Burada tanrı,doğanın kendisidir,siz doğayı bozmadıkça yaşamınız yolunda gider,olabilecek kötü hadiseler,doğanın yok edip yeniden yaratma sürecini işlettiği için ve doğada hiçbir şey öylesine yok olmayıp geri döndüğü için ,kötü olarak algılanamaz,sadece yeniden var oluşu temsil eder.Yok ben bunların hiç birinden tatmin olmadım derseniz,agnostik olursunuz.Kendinizi inanan ya da inanmayanlardan;inanmak ya da inanmamak kavramlarından soyutlar ve " tanrı,ne vardır ne de yoktur diyemem " diyerek kendinizi olayın tamamen dışında tutup,yaşayıp göreceğiz halinin keyfini çıkarabilirsiniz.
                           Gördüğünüz gibi ,inanmak da,inanmamak da bu kadar karışık ve zorken;inanıyorken tanrıyla ilgili zihnimizde beliren ama düşünmemizin bile yasak olduğu sorulara cevap verebilmek ya da alabilmek hepten zor.Şu anda dünya üzerinde inanılan pek çok din var olmakla beraber,üç büyük din tüm dünyayı şekillendiriyor.Musevilik,Hıristiyanlık ve Müslümanlık.Bilmem dikkatinizi çekti mi,yazdığım ilk iki dinin adı inandıkları peygamberin adından kaynaklanır.Musa-Musevi,Christ-Christian (İsa-İsevi).Müslümanlık ise tek bir peygamber üzerinden değil,tüm peygamberlerin kutsallığı üzerinden inanılan bir dindir.Yani,Yahudiler ve Hıristiyanlar diğer peygamberleri ve dinleri reddederken,Müslümanlar bu iki dinin de peygamberini kutsal kabul edip,her iki dini de hak din ilan eder.İslamiyet'e göre Hıristiyanlık da,Musevilik de Allah tarafından yollanmış hak dinlerdir ancak geçerliliklerini yitirmişlerdir.Musevilik,Hıristiyanlık'ın gelmesiyle ve Hıristiyanlık da Müslümanlık'ın gelmesiyle geçersiz kılınmıştır.En azından Müslüman inancına göre bu böyle ifade edilmektedir.Neticede İslam inancına göre, bu üç büyük dinin tamamı aynı tanrı tarafından indirilmiştir.Kuralları neredeyse aynıdır,ibadet şekilleri farklıdır.Üç büyük kitabın üçünde de temel kural iyi insan olmaktır.Her üç dinde de iyi insandan kast edilen ve beklenenler kutsal kitapları yoluyla anlatılmıştır.Şekilsel ibadet dışındaki neredeyse tüm kurallar aynıdır.Ve her üç dinde de koşulsuz teslimiyet ön görülür.Soru sormak yasaktır,hele tanrının varlığını veya kurallarını sorgulamak kişiyi dinden çıkarır.Tüm dünya yaşamı öteki dünyayı kazanmak üzerine şekillendirilmelidir,dünya bir sınav yeridir.Yüzyıllardır bu üç dinin yetkili ağızları inananlarına bunları dikte etmektedir.Oysa ki dinlerin gönderiliş amacının az bir kısmı öteki dünyayla ilgilidir.Dinlerin asıl amacı,dünya düzenini sağlamak,insanların eşit koşullarda dünya nimetlerinden faydalanmalarını ve aynı haklara sahip olmalarını garanti altında tutmaktır.Dinler ,hükümdarlıkları,zümre egemenliklerini,üstün ya da aşağı insan kavramlarını yani özetle günümüzdeki kapitalist zihniyeti reddeder.Yani dinlerin dünyaya getirdiği kurallara göre,krallar,imparatorlar,kölelik,hükümdarlık,diktatörlük,şeyhlik gibi kavramlar yasaktır.Tek bir hükümdar vardır o da tanrıdır.Tüm kullar eşittir,biri diğerinden üstün veya daha yetkili olamaz.Yetki tanrınındır.Hal böyle olunca,bu aşırı sosyal düzen insanların çıkarlarına ters düşmüş ve dinin bu dünya yaşamıyla ilgili kısımları en az seviyede anılırken,neredeyse tüm söylemler öteki dünyaya yönelik olmuştur.ne yazık ki bu üç büyük dinin üçünde de böyle olmuştur.Din,güzellikleri ve mutluluğu sağlaması gereken bir kavram olmaktan çıkıp,insanların sürekli öteki dünya ile tehdit edilip,korkutulduğu,birilerinin çıkarına hizmet eden bir kavram haline gelmiştir.
                         Bunların ışığında,kendi inandığım dinle ilgili biraz yazayım şimdi.Küçüklüğümüzden itibaren bize dikte edilen şey,asla soru sormamamız gerektiği ve bizim aklımızın bazı şeyleri algılamakta zorluk çekeceği için bize açıklama yapılmadığıydı.Yani Allah'ın yaptıklarıyla ya da varlığıyla ilgili soru sormak zinhar yasaktı.Bu şekilde öğretildik ve büyütüldük,bizler Allah'ı sevmekle görevliydik ama o bizi belli başlı şeyleri yapmazsak sevmeyecekti.Mesela,gece sakız çiğnemek ve tırnak kesmek en büyük günahlardandı.Domuz eti yemek,erkek kıyafetleri giymek,vücut hatlarını belli eden kıyafetler giymek,erkeklerle konuşmak acayip günahtı.Kadının saç tellerinin özel bir durumu vardı,eğer başını örtmezsen,görünen her bir tel ahirette yılana dönüşecekti.Namaz kılmayan ve oruç tutmayan zaten dinsizdi.Çocukluğumda dinle ilgili bildiğim ana kurallar bunlardı.Bunlara dikkat ettiğim sürece benden iyi Müslüman yoktu.Gerçi bu temel kurallardan bazıları kafamı karıştırıyordu,gece yemek yiyebiliyordum ama sakız çiğneyemiyordum,bu kural kitaba nasıl girmişti.İslamiyet geldiğinde sakız henüz icat edilmemişti ki....Erkeklerle konuşmak günahtıysa alış-veriş,okul,misafirlik vs gibi şeyler nasıl yürüyecekti??Kadının saçları niye çok önemliydi,erkeğin de saçı vardı,madem bu kadar kötü bir şeydi,neden kadınların saçı vardı??Büyüyüp din kurallarının bunlardan ibaret olmadığını,çok daha ciddi ve yapılması zor kurallar içerdiğini öğrenene kadar aklım pek karışıktı.Büyüyüp ana kuralın iyi insan olmakla ilgili olduğunu kavradığımda din esas anlamını bulmuş oldu bende.Dinin şekilsel kuralların yerine getirmek çok zor görünmüyordu,esas zor olan kalben yapılan ibadetlerdi.Hak yememek,yalan söylememek,haram paradan uzak durmak,dedikodu yapmamak,iftira atmamak,büyüklenmemek,herkesi eşit görmek,herkese eşit davranmak,tarafsız olmak,böbürlenmemek,alçak gönüllü olmak.....Allahım,bu görevler çok zorlu görevlerdi.Ama iyi bir Müslüman olabilmek için bunları yapmalıydım ve zaten hepsi de inandığım değerlerdi.Ancak dinin şekilsel kısımlarının büyük bölümü kafamı kurcalamaya devam ediyordu.Mümkün olduğunca şekilsel ibadeti de yapıyordum.Koşulsuz teslimiyeti kabul etmiştim ancak kafama yatmayan şeylere de cevap arıyordum.Ne yazık ki kaynak sıkıntısı vardı,cevaplara ulaşmak mümkün değildi.Bir çoğumuzun çocukluğu ve ilk gençlik yılları böyle geçmiştir eminim.
                          Bundan on -on beş yıl öncesine kadar inancımdan ve kurallardan neredeyse emindim.Aklımdaki soruları, daha sonra gittiğim yerde sormak üzere saklıyordum.Ancak son yıllarda ülkemde ve dünyada Müslümanlar'ın çizdiği tablo,inandığım dinin kurallarına o kadar  aykırı görünüyor ki,ciddi olarak inanç sorgulaması içindeyim.Dinin emrettiği her türlü yasağın,üstelik de din adına çiğnenmesi beni dehşete düşürüyor.Allah'ın adıyla bağıra bağıra,Allah için,Allah'a inanan insanları öldürenler bu yetkiyi nereden alıyorlar diye soruyorum.Dini korumak adına yaptıkları için yetkili olduklarını söylüyorlar,yahu öldürdüğün adam da Müslüman,senin dinine karşı bir tehdit yok ki,üstelik insan öldürmeye sadece savaş halinde izin vermiş Allah.Tek bir izin hali var,vatanını korumak.Dinine doğrudan bir saldırı olmazsa yani seni dininden vazgeçip başka bir şeye inanmaya zorlamadıkları sürece din adına da insan öldürmeni yasaklamış.Sonra,yalan söylemek,iftira atmak her halükarda büyük günahlardan sayılıyorken dört bir yanım yalan.Hırsızlık,açlık halinde bile yasakken dört bir yanım hırsızlık,vs vs.Hal böyle olunca inancım ciddi yara almış durumda.Tam bu noktada,Müjdeciğimin sorularına bağlıyorum yazımı.Allah bunca kötülüğün yaşanmasına nasıl müsaade ediyor?Allah miniminnak bebeğin tecavüzden ölmesine nasıl seyirci kalıyor?Allah kötü insanların cezasını vermek için neden öteki dünyayı bekliyor?Allah iyi insanların acı çekmesine neden izin veriyor???Bu sorular aslında bir çoğumuzun ortak soruları.Cevap vermekte ve almakta başarısız olduğumuz sorular.Din yetkilisi birine sorduğunuzda verilen cevap,bizim külli irademizin bu olayları kavramaya yetmeyeceği,şeklinde oluyor.Cevap veremedikleri yerde,sus kafir olursuna bağlıyorlar işi.Yahu ben kafir olmak istemiyorum ki,kafir olmak böyle acı içinde yaşamaktan kolay.İnanman olur biter,kafam rahat olur.Oysa ki ben inanmayı seçiyorum ama anlamak da istiyorum.Çocuğum bu soruları sorduğunda dinimi savunmak,sebeplerini anlatmak istiyorum.Kendimi ve onu ikna etmeye ihtiyacım var.Fakat bu sorular o kadar zor sorular ki, hali hazırdaki bilgilerimle altından kalkabileceğimi sanmıyorum.Bundan da gocunmuyorum çünkü bu işin ilmini-bilmini yapmış kişiler de bu sorulara cevap veremiyorlar.
                          Bu noktadan sonra kendimce yapabildiğim açıklamalardan bahsedeceğim.Doğru bulanlar ya da bulmayanlar olacaktır.Hatta öfke duyanlar da olacaktır.Öfke duyanlara söyleyebileceğim tek şey,kendi akıllarından geçen soruları ben dile getirdiğim için ve bunları sormak yasak olduğu için;kendilerine duydukları öfkeyi bana yansıtıyor olabilecekleri ihtimalini düşünmelerini tavsiye etmektir.İnandığımız din,hoş görüyü ve sevgiyi emreder,o yüzden dinimize göre tepki verelim.Tekrar hatırlatırım ki,yazdıklarım ve yazacaklarım tamamen benim kişisel düşüncelerimdir,doğrulukları başkalarınca tartışılabilir,sadece beni temsil ederler ve genel geçer bir doğrulukları yoktur.O yüzden yok şu yanlış,yok bu yanlış,şurası günah ,burası haram diye tepki vermek isteyenlere diyeceğim o dur ki;hiçbir şey iddia edecek durumda ve bilgide değilim,eğer bilimsel olarak konuyu bana açıklayabilecekseniz dinlerim,ancak külli irade,yasak günah söylemleriyle gelecekseniz,hiç yorulmayın,çünkü bunları zaten hep işitiyorum.
                         İlahiyat pozitif bir bilim dalı değildir,yani kanıta dayandırılabilir verilerle çalışmaz.Ancak bu onun gerçek olma ihtimalini azaltabilecek bir durum değildir.Pozitif olmayan bir çok bilim dalı varken,dini kanıtlayamayız demek acımasızca kolaya kaçmak olur.Psikiyatri de pozitif bir bilim dalı değildir ( ki aksini de iddia edenler vardır ) ancak gerçektir.Parapsikoloji bilim olarak bile kabul edilmezken,günümüzde kürsüsü olan bir bilim dalı olmuştur Amerika'da.Üstelik fiziksel kanıtlar da sunmaya başlamıştır.Parapsikoloji doğa üstü olayları inceler.Belki de ilerleyen yıllarda din bilmi de fiziksel kanıtlara dayanacak bir bilim haline gelecektir.Dünya yuvarlak dendiğinde dinsizlikle suçlanılan adam bugün büyük bir bilim adamı olarak anılmaktadır.Buradan yola çıkarak,evrenin öylesine oluşmuş ve sonrasında da öylesine yok olacağı gibi bir fikir bana çok da inandırıcı gelmiyor.Bu da beni yaşamın bir anlamı olması noktasına ,oradan da Allah'ın bunları belirli bir düzenle yönettiği noktasına kadar getiriyor.Yani tanrının varlığı tartışılmaz benim gözümde.Üç büyük dinin hangisi en kıymetlisidir,hangisi en geçerlisidir noktası biraz karışık bence.Ben tümünün aynı değerde olduğuna ve yapılan tüm duaların aynı noktada buluştuğuna ve aynı derecede kabul gördüğüne inanıyorum.Aksi takdirde dünya yüzünde sadece Müslümanlar'ın ettikleri dualar kabul görürdü diye düşünüyorum.Oysa ki Yahudiler ve Hıristiyanlar da sürekli dua ediyorlar ve onların da duaları kabul ediliyor.Ben Müslüman olmayı seçmişim ama diğer dinler geçersizdir,onlar kafirdir diyemem.Tekrar ediyorum,Müslüman olmayan ülkelerin yitip gitmemesi,refah içinde olmaları,mutlu olmaları gibi kavramları bilimsel veri olarak kabul ediyorum.Haa,hangi dinin daha geçerli ve hak olduğunu tartışmak da benim işim değil zaten.Din bilginleri oturup tartışsın,birbirlerine kanıtlasınlar,öyle uzaktan uzaktan benimkisi en iyisi demek çocukça ve art niyetli geliyor bana.Ortada bir problem varsa,yetkili bilim insanları oturur,kafa patlatır ,çözer.Bilim bunu gerektirir ve din de bir bilimdir.Öyle uhrevi,ulvi,gizemli takılmak insanlığa bir şey kazandırmıyor.Sadece belirli bir zümreye para ve güç kazandırıyor.Tekrar söylüyorum,dinlerin geliş amacı insanlığın refahını sağlamaktır;öncelikle bu dünyada sonrasında öteki dünyada.Bu yüzden kutsal kitaplarda günlük yaşam düzenlemeleri vardır bolca.Ahiretle ilgili kısımlar günlük hayatla ilgili kısımlardan azdır.Ne çare ki,anlamadığı bir dilde kutsal kitabını okuyan insan,muhasebe ya da gusl abdestinin kurallarının anlatıldığı bölümde huşu içinde ağlayacaktır tabii...Sözün özü tüm dinler aynı derecede kıymetli bana göre.Ve yukarıdaki sorular,tüm din inananlarının da ortak soruları bence.
                         Gelelim soruların cevaplarına,öyle zor ki bilemediğin bir şeye cevap vermek.Benim düşünceme göre suçu işleyenin seçeneği var ancak suça maruz kalanın seçeneği yok.Yani kötü olana iyi olma şansı sunulurken,suçsuza bundan kaçma şansı sunulmamış.Şimdi bana,gitmeseydi,giymeseydi,yemeseydi,vs vs bir sürü şeyle gelebilirsiniz,o zaman ben de yaradan da onu korusaydı diye yanıt verebilirim.Üç yaşındaki çocuğun da bunlardan kaçınma şansının zaten olamayacağını söyleyebilirim.Ya da,reşit olmayan bir çocuğun,ailesi tarafından yollandığı yere gitmeme gibi bir şansı olamayacağını söyleyebilirim.Bu söylemle, eğer isyan etmiş ve imansız olmuşsam da,Allah'ın beni affedeceğini de iddia edebilirim. Kafamı ne kadar zorlarsam zorlayayım,kötülüğün varlığı için mantıklı bir açıklama bulamıyorum.Evet,kendi başıma gelen ufak tefek kötü olayların sonunda iyi bir sonuca yol açtığına inanırım.İnanırım çünkü defalarca şahit olmuşumdur.Yani,her şerde bir iyilik vardır söylemi, bilimsel olarak kanıtlanmıştır benim gözümde.Ancak ,iyi insanların başına gelen felaketleri,hayvanların ve çocukların çektikleri acıları iyilikle bağdaştıramam.Bu durumda,(aksine inananlardan özür dileyerek),Allah'ın dünya düzenine çok fazla müdahale etmediğine inanırım.Bu aşamada ise duanın gücüyle açıklarım haksızlığı.Yani Allah durduk yerde sizi,çocuğunuzu,hayvanınızı koruyup kollamaz.Ona dua eder ve dilerseniz,yardım alırsınız,aksi takdirde yalnızsınız gibi bir açıklama çıkar ortaya.Bu sefer de,sahipsiz hayvanların,kimsesiz çocukların Allah'ın korumasından mahrum oldukları anlamı çıkıyor ortaya.Teorim burada tökezliyor işte ama buna da bir açıklamam var cebimde;onlar için de diğer inananlar dua ederler diyorum.Ben dua ederken,tüm evren için ediyorum dualarımı.Genelde dualarıma bir şekilde karşılık aldığıma da inanırım.Ancak hala ortada acı çeken canlılar var değil mi??İşte bu noktada da,dualarımızın dünya üzerindeki kötülüğü yenemeyecek seviyede kaldığı gibi bir durum çıkıyor ortaya.Demek ki,insanlık özünü yitirip,toplumsal bilinç halinden bireysel bilinç haline geçtiği günden bu yana kötülük iyilik karşısında çok fazla güç kazanmış.Bu durumda iyi insan olmak yetmiyor,iyi insan sayısını arttırmak gerekiyor,belki o sayede acı azalır dünyada.Peki Allah neden kötülüğü silmiyor dünya üzerinden,nasıl müsaade ediyor olanlara??İşte burada tıkanıyorum,kötülüğün varlığı olmadan iyiliği anlama şansımız yok diye cevap alabilirim.Dünya, dört küsür milyar yaşında.insanlık iki yüz bin yaşında,en eski semavi din olan Yahudilik dört bin yaşında.Yani dinler tarihi insanlık tarihi kadar eski değil,hatta kıyaslandığında çok çok yeni bir kavram din olgusu.Bu durumda,yüz altmış bin yıl boyunca dine gerek duyulmadan dönmüş dünya.Bir noktada bir şeyler olmuş ve yaratıcı insanları din kavramıyla tanıştırmak durumunda kalmış demek ki.Bir din gelmiş,yetmemiş,bir din daha gelmiş, o da yetmemiş bir din daha.Kafa karıştıran bir durumu tam da bu sırada aydınlatmak isterim.Dünyaya inmiş üç adet kutsal din ve dört adet kutsal kitap vardır.Tevrat ve Zebur Musevi dinine,İncil Hıristiyan dinine ve Kuran İslam dinine ait kutsal kitaplardır.Çoğunlukla yanılgı yaşanıp dört büyük din varmış gibi algılanır ancak dördüncü dinin adı bir türlü akla gelmez.Zebur ,Tevrat'a yardımcı kitap olarak indirilmiştir.Hal böyle olduğuna göre,insanlık öğretmenini üzen yaramaz çocuklar gibi dur durak bilmeden yeni kurallara ihtiyaç duymuş gibi görünüyor.Dinlerin başlangıcında kutsal kitaplar,günlük hayatı düzenlemenin en temel kaynaklarıyken;insanlık azgınlığını durduramadığı için,bir takım çıkar düşkünleri tarafından öteki dünyadan haberler veren,ceza odaklı,her okuyanın anlayamayacağı,yorum yapamayacağı gizemli kitaplar haline getirilmiştir.Dinlerin tamamında şu veye bu şekilde,cennetten arsa satılmaktadır günümüzde.Kimi zaman gerçek anlamda para karşılığı cennetten arsa alınırken,kimi zaman da falancanın okuduğu suyu içmek,bilmem kimin şusuna busuna dokunmak suretiyle cennete kapağı atma vaatleri verilmektedir.Bu gibi olaylar özellikle Hıristiyan ve Müslüman ,sözde din adamları tarafından,kolay yoldan cenneti elde etmek isteyen yarım inançlı insanlara pazarlanmaktadır.Yahudiler'de durum nedir fazlaca bilgim yok,çünkü çok kapalı bir toplumlar.Hiç bir kutsal kitapta dinin para karşılığı sunulabileceğine dair bir söylem yoktur.Din gönül işidir,din adamları bu işi para karşılığı yapıyorlarsa o din olmaktan çıkıp,alış veriş aracı olur.Mesela Suudi Arabistan'da imamlar,müezzinler devlet kasasından maaş almazlar,orada yatır-türbe-cemaat-kuran kursu vakfı vs. gibi şeyler yoktur ve yasaktır.Din üzerinden para kazanmak suçtur.
                              Biliyorum konu dağılıp oradan oraya savruluyor ve soruların cevapları tam olarak gelmiyor.Ancak böylesine zorlu bir konuyu da bir takım bilgileri gözden geçirmeden konuşmak lak lak yapmaktan öteye gidemeyeceği için yazıyorum bunları.Dedim ki,kötüye seçim şansı verilmiş ama masuma bu şans tanınmamış.Yani masumun dünya üzerindeki yaşama şansı,kötünün insafına kalmış gibi görünüyor.Allah nasıl bu kadar adaletsiz olabilir diye aklımıza takılıyor.Sanırım ben bu noktada,burada yaşadığımız sürenin kontrol dışı bir süre olduğu ve yaradanın biz dilemediğimiz sürece bize müdahale etmediği görüşündeyim.Yani,kurallar belli,eğer herkes o kurallara uyarsa kimse mutsuz olmayacak,şimdi kendi başımızayız ve zamanı gelene kadar da öyle olacağız.Bakın kendi içimde çelişerek, ta buraya kadar söylemlerimde dalgalanarak geldim.Haklı olarak,hani dualarla yardımcı oluyordu bize diyenler olacaktır.Buna da şu açıklamayla cevap veriyorum kendi içimde,dua da bir yere kadar yanıt alıyor.Sözün özü,yüz altmış bin yıl boyunca din kurallarına ihtiyaç duymadan  yaşamayı başarmış olan insanlık,kendi yaratıcısına bile karşı çıkıp kural ihtiyacı doğurmuş.Dört bin yıldır da bu kurallar içinde hala kötü olmayı başarabilmiş ve gittikçe de kötü oluyor.Tarihe bir göz atarsanız,insanlığın iyice zıvanadan çıktığı her dönemin bir sonu olmuş ve insanlığa her seferinde yeni bir şans verilmiş.Yani aslında Allah,bizi tamamen de başı boş bırakmamış.İlgili olanlar bilirler,gelecek olan bir Altın Çağ'dan bahsedilir.Dünya tarihinde yaşanmış Altın Çağlar,genel olarak insanlığın helak olduğu ve yeni bir dinin doğduğu tarihlere denk geliyor.Bu durumda yeni Altın Çağ'ın gelişi ile ilgili makaleler, bende yeni bir helak olma döneminin yani kıyametin yakınlığı ile ilgili düşünceler oluşturuyor.Ve son olarak benim konu hakkındaki görüşüm,bir yere kadar yalnız ve bir yere kadar kollanıyor olduğumuz inancıyla neticeleniyor.
                                 Efendim,burada yazdığım çizdiğim her şey ,araştırıp okuduklarımdan ve kendimce yorumladıklarımdan ibarettir.Bilimsel bir değeri yoktur,bilimsel geçerlilikleri de yoktur.Çünkü bilimsel bir araştırmaya dayanmamaktadır.Yazdıklarımı kabul edenler de, karşı çıkanlar da olacaktır.Ancak dinsel konuları günümüz şartlarında bilimsel temellerle açıklama şansımız yoktur ve bu da tamamen şahsi görüşümdür.Ve fakat,benim gözümde din ileride pozitif bilimler kategorisine girecektir.İşte o zaman hepimiz sorularımıza mantıklı cevaplar alabileceğiz ve huzura erebileceğiz.Ve yine,ancaaak,din biliminin pozitif bilim olabilmesi ve araştırmaların önünün açılabilmesi ,dinin paranın gölgesinden kurtulmasıyla gerçekleşebileceğinden,insanlık,daha uzuun bir süre bekleyecek demektir.
                                Kalın sağlıcakla.

12 Nisan 2016 Salı

SORU - CEVAP OYUNU

             Ben düz yazı yazmaktansa,benim yazdıklarımı okuyun diye beklemektense,soru sorulmasını ve sorunun içeriğine cevap vermeyi daha çok seviyorum.O yüzdendir ki,yorumlarım yazdıklarımdan daha güçlüdür bana göre.Erişkin eğitiminde en temel kural,erişkinin konuya merek duymasıdır.Çocuk beyni,verileni öğrenmek üzere programlanmışken;erişkin beyni merak ettiği konuyu öğrenmeye programlıdır.Yani erişkine motamot bir şey öğretemezsiniz.Yani erişkine merak etmediği bir yayını okutamazsınız.Hal böyle olunca,ben de yazılarımı merak edilen şeye göre yazmak isterim.Erişkinler karşılıklı tartışmayı,tektaraflı dinleme ya da okumaya tercih ederler.Oysa ki çocuklar tek taraflı öğrenmeyi daha çok severler,o yüzden derslerinin interaktif hale getirilmesi öğretmenlerini zorlar.Yıllarca her iki gruba da eğitim verme şansım oldu.Okul eğitimleri,halk eğitimleri,personel eğitimleri verdim.Erişkinler,başkalarının sorduğu sorulara da merak içinde yaklaşırken,çocuklar arkadaşlarının sorularıyla pek ilgilenmezler.Velhasılı kelam,bundan sonraki bir yayınımı ya da bir kaç yayınımı ;eğer sizler bir soru sorarsanız ya da bir konu açarsanız,onun üzerinden yapmak istiyorum.Bir nevi kendi aramızda sohbet etmiş,bir panel düzenlemiş,bir konuda sempozyum yapmış gibi olalım istiyorum.Bu fikrimi beğenenler olursa,akıllarındaki konuyla ilgili soru yazsınlar ya da yorum bıraksınlar.Ben diyeceğimi diyeyim,gerisini de siz yazın.Bakalım neler olacak????