4 Mart 2016 Cuma

ANILAR-DEVAM

                          Acillerin kaderidir,hastası geldiği gibi psikopatı,sapığı,canı sıkılanı da acilde alır soluğu.Gelen herkes kendisinin en önemli hasta olduğunu sanır.Bencil milletiz vesselam.Kolu bacağı kopmuş,ölmek üzere bir hasta için sıradaki hastaları bıraktığınızda öyle bir tantana kopar ki sanırsınız sıradakilerin hepsi ölmek üzere.Tüm polikliniklerde olduğu gibi acil önünde sıra bekleyen hastaların değişmez klasiğidir;hastayı çabuk muayene ederseniz,bir baktı reçete yazdı;uzun muayene ederseniz,içeride ameliyat mı yapıyor olursunuz.Halbuki bazı hastalığı hastanın yüzüne baktığınızda bile anlarsınız,bazı hastalık için de tüm sistemleri muayene etmeniz gerekir.Tıp bilgisi televizyonda seyrettiği şarlatanlıklarla sınırlı olan halkım,her konuda olduğu gibi bu konuda da kendisini otorite olarak kabul ettiği için,doktorun hasta muayene etme sürelerini de kendi belirlemek ister.E,balık baştan kokar,yıllar boyu hiç bir hükümet doktorunun arkasında durmamıştır.Gelmiş geçmiş tüm sağlık bakanları ve özellikle de doktor olan sağlık bakanları,durumu bildikleri halde doktorları günah keçisi ilan etmiştir.Hep örnek veririm,basında görürsünüz,doktor nöbette uyurken yakalandı diye.Bir tane sağlık bakanı da çıkıp demez ki;kardeşim,doktora nöbette uyusun diye,yatağı,çarşafı,battaniyeyi ben veriyorum,bunun için nöbetçi doktor odası tahsis ediyorum.Uykusuz doktor nasıl can kurtaracak,doktor hasta yokken uyur,hasta gelince görevli kişi tarafından uyandırılır'.Bir kez bile böyle bir açıklama duydunuz mu?Nöbet boyunca uyuması yasak olan personel vardır ve genelde dört saatlik vardiyalarla nöbet değişimi yaparlar.Ancak doktor ihtiyacı fazla olduğundan doktorlar uzun süreli uyuyamazlar iki arada bir derede on beş-yirmi dakika kestirirler.O sırada da uyurken yakalandı olurlar.Sonra da sağlık bakanı çıkıp soruşturma açtım,o doktoru süründüreceğim diye açıklama yapar.Sonrasında doktora bir şey olmaz çünkü herhangi bir suç işlememiştir.Ama halkın gözünde hastaya bakmak yerine uyuyan doktoru sağlık bakanı sürmüş imajı çizilmiştir başarıyla.
                          En az on gündür öksüren hasta acile gelir mesela,siz acil değilsiniz yarın polikliniğe gelin diyen kayıt görevlisine ,' ne yapalım yani ,yarına kadar ölelim mi?' diyen hastaya,on gündür ölmemişse yarına kadar da ölmeyeceğini söylemek isteriz ama söylemeyiz mesela.Baksak ne olur,yahu bir kere on günlük öksürüğü teşhis edebilmek için film,kan tahlili vs. lazım,gece bunlar olmaz ki,sonra o hastaya ayıracak zaman yok ki,saniyeler içinde ölebilecek hastaya lazımım ben o sırada.Sonra aciliyet teşkil etmeyen vakalarla doktoru yormanın manası,aciliyet teşkil eden bir hastanın gerekli hizmeti alamamasına yol açabilir.Çünkü bizler de etten kemikteniz,yorulunca hata yapabiliyoruz.Çok yorgun olduğunda  kek pişiremeyen hatun benden hiç dinlenmeden can kurtarmamı bekler.
                           Gelelim tacizcilere,ne yazık ki bayan doktorlar ve bayan sağlık çalışanları sıkça tacize uğrar.Acile baş vuran bir hastayı geri çevirmek olmazdı eskiden.Şimdilerde tiriaj sistemi olduğu için bu tür vakalar daha az oluyordur.Tiriaj sisteminde,kayıt masasında acil olup olmadığınıza karar veriliyor.Ayaktan gelen hastalar için tabi.Yalnız taşrada halen bu sistem yok sanırım.Neyse ben acil doktoruyken bu tür şerefsizler sıkça gelirlerdi.Gecenin bir yarısı üreme organlarındaki şiddetli ağrıyla gelen erkek hastaya bakmam gerekirdi.Eğer gerçekse, hastanın hayatına mal olabilecek derecede önemli olabilecek hastalıklara işaret eden bu şikayeti, ertesi gün polikliniğe çağırma şansım olmadığı için mecburen muayene ederdim.Aslında bunun bir taciz olduğunu fark ederdim ancak ya gerçekten varsa diye,vicdanım rahat etmez ve hastayı geri çeviremezdim.Sonraları bu durumu önleyebilmek için genelde bir bayan bir erkek doktoru eşleştirerek nöbet listesi yazar olmuştuk.Ama zaten tekli nöbet tutarken yaşamıştım ben de bu durumu.Bazen de iğne için gelen erkek hasta kalçasının küçük bir bölümünü açması yeterliyken ,donu pantolonu olduğu gibi indirip hemşire hanımı taciz ederdi.bu yazdıklarım halen devam eden durumlar,etrafınızda varsa bayan sağlık çalışanı sorun,bu yazdıklarıma benzer onlarca hikaye anlatacaklardır.
                            Düzce'de silahla gezmek pek modaydı o zamanlar.On dört on beş yaşındaki çocukların bile belinde silah olurdu.Bir de içmeye ve efelik taslamaya pek meraklı olurdu bu çocuklar.Gece yarısı yürüyemez halde arkadaşlarının kollarına girmiş sarhoş çocuğu getirirlerdi,küçük beyim belinden tabancasını çıkarıp tak diye masaya koyar,'beni ayılt' diye emrederdi.O dayıysa ben de Karadeniz kızıyım,asker çocuğuyum,silahla doğmuş büyümüşüm,silahı alır arkadaşını eline tutuşturur ve kaybolmasını söylerdim.Küçük efeye de terbiyeli olmasını yoksa kendisini bu haliyle nezarethanede bulacağını anlatır ondan sonra da kalçadan bir SF ya da C vitamini yaptırırdım.Her iki ilaç da acayip can yakar,daha ilaç etine değdiğinde ayılıp kendine gelen kerata özür dileyip gider bir daha da gelmezdi acile.Ama bazen gerçek alkol komaları da gelirdi ki,acil müdahale edilmezse ölüme kadar giden bir dizi kötü sonucu olabilecek vakalardı.Çok şükür ki,orada çalıştığım dönemde alkol komasında hiç hasta kaybetmedim.
                             Vurulmalar hiç eksik olmazdı nöbetlerimde.Küçük Texas demiştim ya en başta yazarken,her nöbetime gelirdi bir iki tane.Gene bir gece nöbetime yaşlıca bir adam gençten bir çocuk getirdi,dere yatağında buldum yeğenimi,ölmüş galiba diyerek.Hemen muayeneye aldım,çocuk öldü ölecek,bir yandan muayene ediyorum bir yandan da acil ilaç tedavilerine başladık.Göğsünde,karnında,bacaklarında saçma yaraları vardı,elle muayenem bitince röntgene aldık ki gözümden kaçan bir şey var mı diye bakalım.Ben de başındayım,bir anda röntgen masasının kan olduğunu gördüm,oysaki arka tarafta yara tespit edememiştim.Tekrar hastayı çevirmemle kanın başından geldiğini gördüm,hemen röntgen teknisyenine kafa filmini banyo etmesini söyledim.Daha önce kafada kanama falan yoktu,çocuğun saçları da gür ve uzundu,muayenede elime yara falan gelmemişti,görmemiştim de.Zaten bu yüzden bir şey kaçırmamak için röntgen de istemiştim.Film hazır olunca ne göreyim kafada bir adet kurşun duruyor.Filmdeki duruşuna göre hemen giriş yerini arayıp buldum,hakikaten minicik bir delik kafanın arka tarafında,ama saçlar öyle sık ki görememem normal.Zaten kurşunun giriş deliği küçücüktür oysa ki çıkış deliği kocaman olur.Bu vakada kurşun kafada kaldığı için çıkış deliği yoktu.Olayın açıklaması da şu,hasta acile getirildiğinde neredeyse kalp atımları durmuştu yani kan dolaşımı yok denecek düzeydeydi,üstelik dere yatağına atılmıştı,kafada önceden olan kanama suyla akıp gitmişti,hasta acile geldiğinde ıslak ama temizdi zaten.Ben tedaviyle kalp atımlarını düzenleyince dolaşım tekrar başlamış ve mevcut deliklerden de kanama başlamıştı.İşte bu sebeplerden dolayı en başta fark edememiştim kafadaki yarayı.Neyse hastanın neresinde ne var tespit edip,yaşamsal tedavisini de başlattıktan sonra mecburen sevk ettim çünkü acil ameliyata girmesi lazımdı ve bizde de o sırada beyin cerrahı yoktu.Hastayı Adapazarı'na sevk ettim.Ne yazık ki hastam yolda öldü.Sonradan öğrendik ki,o gece hastayı getiren amcası vurmuş onu.Önce tüfekle vurmuş ve dereye atmış,sonra da nefes aldığını fark edip , başına da tabancayla bir el ateş edip bırakmış.Üç dört saat sonra da geri dönüp ölüp ölmediğini kontrol etmek istemiş.O sırada gencin başka yakınları da aramaya çıkmışlar.Hepsi birbirlerine denk gelmiş,gencin yaşadığı fark edilince de amca arabasına atıp acile getirmiş.Bir de yana yana feryatlar ediyordu biz genci kurtarmaya çalışırken,nasıl üzülmüştük haline.Cinayet romanı gibi.
                                  Eveet,bu günlük de bu kadar,kalın sağlıcakla...

2 Mart 2016 Çarşamba

ÇİÇEKLER VE KADINLAR-PAZEN /DİVİTİN ETKİNLİĞİ KAZAN DİPLERİ DEVAM

                        Efendim,evde elektrikler kesikti,annemlere misafir geldi,komşu çocuk ödevimi yırttı,babam üstüne çay döktü şeklindeki tüm bahaneler tükenince ,sevgili arkadaşımız hanımefendiliğin kitabını yazmış Nurtenimiz nihayet divitin elbisesini bitirdi.Bekletti ama değdi yahu,çok tarz bir çalışma olmuş,pek beğendim ben.Blogunun adı Nurten Beğendi  http://nurtenbegendi.blogspot.com/ ama bu sefer biz onu beğendik.



askı büyük gelmiş o yüzden omuzlardan kasıyor,ama elbisenin güzelliği de düşman çatlatıyor.Ben de aynısından dikmezsem çatlarım diyerek aklıma bir proje daha yazıyorum.

1 Mart 2016 Salı

MİM-BLOG YAZARLIĞINIZ HAKKINDAKİ DÜŞÜNCELERİNİZ

                        Oytun'la Hayat-Şebnemciğim,duygusal delim  http://oytunlahayat.blogspot.com.tr/2016/03/1-mim-blog-yazarlgnz-hakkndaki.html mimlemiş beni.Valla kendimi çok özel hissettim,sağol Şebo.Davete icabet ettim hemen ( yok ayol,bildiğin atladım ).Aslında bir yıldır yazıyorum ama sanki çook uzun zamandır yazıyormuş gibi hissediyorum.Gelelim sorulara,

           1.Yakın çevrenizdeki insanlara blogunuzdan bahsediyor musunuz?
               Tabi ki bahsediyorum,gizlim saklım yok ki benim.Blog da nasılsam gerçekte de öyleyim.Burada yazdığım ,anlattığım her şeyi günlük hayatımda da çalıp söylüyorum zaten.

            2.Neden blog yazıyorsunuz?
               Bol bol vaktim var emekli olduğum için.Yıllardır yapamadığım hobilerimi paylaşmak istiyorum.Duygularımı,düşüncelerimi aktarmak,kimilerine ışık olmak,kimilerini güldürmek,kimilerine yol göstermek istiyorum.Paylaşmayı seviyorum.Serde eğitimcilik de olduğu için,blog üzerinden eğitimciliğe de devam etmiş oluyorum.

            3.İlk yazınızla son yazınız arasında ne gibi farklar var?
               Bana kalırsa pek bir fark yok.Ancak ,takip edenler daha objektif bir değerlendirme yapabilirler.

            4.Blog yazmak normal yaşantınıza neler kattı?
               Bir sürü güzel insan kattı hayatıma.Blog yazmasaydım hiç tanışamayacağım harika yüreklerle tanıştım.Sarıp sarmaladılar beni,hatta evinde misafir oldum melined in.Üreten kadınların güzelliği içimi umutla doldurdu,yaşama sevincim tazelendi.

            5.Yakın arkadaşlarınıza blog yazmalarını önerir misiniz?
                Elbette tavsiye ederim ama blog yazmak her baba yiğidin harcı değil.Arkadaş çevremde hiç yok örneğin.Bir arkadaşım benden önce denemişti ama iki yayın yapabildi ancak.Demek ki sürekliliği sağlamak için ilhama sahip olmak gerekiyor.Uzun süredir blog yazan arkadaşlar bu konuda daha tatminkar önerilerde bulunabilirler diye düşünüyorum.

            6.Hangi kaynaklardan ilham alıyorsunuz?
               Herhangi bir yerden ilham almıyorum,yıllardır içimde birikmiş hasretin dışa vurumu blogumda paylaştıklarım.Bir de, eskiden internet yokken hobilerimi yaparken yaşadığım zorlukları düşünerek, başkalarına kolay yolları anlatmaya çalışıyorum.Böyle olunca da kendiliğinden oluşuyor yayınlarım.

            7.Diğer blog sahipleri ile iyi iletişim kurabiliyor musunuz?
               İletişim karşılıklı gerçekleşebilen bir durum,blog alemi genel anlamda iletişime açık insanlardan oluşuyor.Elbette ki frekansımızın tutmadığı bir iki bloger oluyor ama bu tamamen karşılıklı.Genel anlamda tüm blogerlarla iyi iletişim halindeyim,ay ben herkesi seviyorum ne yapayım :))

             8.Rahatsız olduğunuz konular var mı?
                Her kör satıcının bir kör alıcısı olurmuş.Neticede hepimiz bir şeyler üretip ortaya koyuyoruz.Hepimizin herkes tarafından beğenilip sevilmesi elbette ki imkansız.Belki de o kör satıcı benimdir....Kimsenin blogunu eleştirme veya beğenmeme ,rahatsız olma gibi bir durum yaşamıyorum.Rahatsız olduğum tek şey blogları gezip kendine av arayan terbiyesiz ,ahlaksız adam müsvetteleri.Ama onlar zaten her yerlerdeler,ben de tek tek ayıklıyorum onları.

                     Gelelim mimlediklerime,
http://ayselmelike.blogspot.com/ Ayselciğim,narinim
http://biposetkitap.blogspot.com/ Kuzucuğum
http://metebilge.blogspot.com/   Handaaannnncığıım
http://bucurukveben.blogspot.com/ Müjdeciğim
http://www.nelerdiksem.com/  Garfiiiiiimm
http://diktimdiktimgiydim.blogspot.com/  Nurayım
http://dostlarkutuphanesi.blogspot.com/   Çömeziiimmm
http://fundaninpenceresinden.blogspot.com/ Atom karıncaaamm
http://istanbul-hanimefendisi.blogspot.com/  Sevgi pötürcüğüümm
http://melined.blogspot.com/    Mevlüdem,çatal sarım,çingenem,şeker deliiimm
http://kelimelertukenmez.blogspot.com/  Meryemciğiimm
http://kuklayazar.blogspot.com/  Kuklamuuuu
http://nurtenbegendi.blogspot.com/  Nurtenim,hanımefendiciğiimm
http://sadevederin.blogspot.com/    Sadeee ve talıımm,yavrucuğuumm


29 Şubat 2016 Pazartesi

ÇİÇEKLER VE KADINLAR-PAZEN/DİVİTİN ETKİNLİĞİ KAZAN DİPLERİ

                         En baştan söylemiştim yayına yetişemeyenleri geldikçe yayınlayacağım diye,sevgili Server Ardıç dün gece yetiştirmiş elbisesini http://seripek.blogspot.com.tr/2016/02/pazen-etkinligi-elbisem.html,bana da yayınlamak kaldı



ben çok beğendim,eminim üzerinde çok şık durmuştur,alta giyilecek boğazlı bir badi,bele takılacak incecik kemer ve çizmelerle çok şık bir kıyafet olacaktır.Aaa vallahi özendim,ben de mi aynısından diksem acaba :))

28 Şubat 2016 Pazar

ÇİÇEKLER VE KADINLAR-DİVİTİN/PAZEN ETKİNLİĞİ İKİNCİ BÖLÜM

                           Etkinliğimiz bu ay sonu itibarıyla bu senelik son bulmuş oldu.Mariftli eller divitinlere,pazenlere dokundu,onlarla konuştu,herkes kendi hikayesini anlattı.Bu yayını ipedden yazdığım için link atamıyorum ama zaten hepsini tanıyor ve takip ediyorsunuz. İlk fotolar Dikiş Maceram Gökçe'den,nam-ı diğer,bu etkinliğimizin prensesinden geliyor,kendisi çok yeni bir dikiş sever olmasına karşın çok yetenekli.


                          Etkinliğimizi sonradan duyan Suzy,Lilibebek,anneciğinin sandığından çıkardığı çok değerli divitinden modern bir tasarımla geliyor.Suzy çok eski ama eskimeyen bir blogger,hepiniz tanıyorsunuz.Anneciğinin ruhu şad olsun,Suzy giydikçe,o kıvansın




                Son olarak bu etkinliğe fahri anne seçtiğim Diktim Diktim Giydim,Nuray geliyor.Ruhundaki dinginliği,derinliği dikişlerine yansıtan edebiyat öğretmenimiz,fahri anneliğinin hakkını vererek şu güzellikleri bizimle paylaşıyor,





PAZENLERE FISILDAYAN KADINLAR,HEPİNİZİN ELLERİNE SAĞLIK.....
Tüm dikilen parçaları görmek isterseniz,sağ blokta yer alan DİKİŞ konu başlığında bulabilirsiniz.
Kalın sağlıcakla.