22 Ocak 2016 Cuma

ANILAAARRR,ANILAAARRR-BAYAN DOKTORDAN,ÇOK KULLANILMIŞ,İÇİNDE BOLCA SİGARA İÇİLMİŞ,HİÇ GARAJ GÖRMEMİŞ

                   Beni baştan beri takip edenler biliyorlar,yeni dostlar da şimdi öğrenecek,yıllardır hayalimdir kitap yazmak.Emeklilik hayali falan değil ha,basbayağı çocuk hayalimdir.Çok istesem yazardım,demek ki o kadar istememişim de sadece tatlı bir hayal olarak heybemde saklamışım.Bir sürü başlanmış şekillenmiş roman,otobiyografi falan var kafamda ama son bir yıldır uykuya yattılar.Biliyorum neden,çünkü yıllarca el işi merakımı o kadar bastırdım ki,emekli olup vakit bulunca ,bendini yıkmış sel misali coştu bu merakım.Haliyle kitaplarım ve yazma özlemi biraz rafa kalktı.Okuyorum aslında hala ama ben buna okuma diyemiyorum kendim için,en geç iki günde bir kitap bitirdiğimde okuyorum diyebilirim ben.Yok vallahi abartmıyorum,benim okuma şeklim görmemişin oğlu olmuş şeklinde gerçekleşiyor.Alkolizm ya da madde bağımlılığı gibi bende kitap okuma dürtüsü.Şimdilerde bir hafta hatta on gün sürebiliyor bir kitabı bitirmem.Okuyamama dönemine girdim işte.Neyse,ben şimdi böyle ara ara yazıyorum ya,geçen Funda (Funda'nın Penceresinden ),"kitap yazsana sen,ben alır okurum valla bayıla bayıla,hele de anılarını yazsana" diye yorum yazınca,dedim ki neden olmasın,anılarımı paylaşabilirim en azından.
                    Benim ilk görev yerim Düzce Devlet Hastanesi Acil Servisi'ydi.Sonradan depremde çöktü orası.Bizler okulda eğitim alırken,sanki tüm hastanelerimiz mükemmelmiş gibi bir hissiyata kapılırız,gittiğimiz yerler öyle olacak sanırız.Ona göre ,optimal şartlara göre hazırlanırız,işte tıbbi aletler,sterilizasyon,ilaçlar falan elimizin altında olacak sanırız.Ancak evdeki hesap çarşıya asla uymaz gerçek hayatta.Neyse efendim,kurrada Düzce çıkınca bana, Bursa'ya yakın diye pek sevindik ailecek.Gittim gördüm hastaneyi,fakültenin koridorlarında düz koşular yapmış bendeniz,eneeemmm la hastane bu mu,düşüncelerine boğulmuş halde başım öne eğik, tuttuğum eve attım kendimi.Oysa ki ilk izlenim bir şey değildi daha...Yaşayacaklarım alaca karanlık kuşağı  tadında olacaktı.Düzce'yi bilmeyenler için yazıyorum,çok karışık bir demogojik yapısı vardır.Her milletten insan yaşar orada,bu milletlerin adetleri,doğruları,kuralları çoğu zaman birbirine karşı gelir.Küçük Texas diye anılır Düzce.
                     Neyse ,ilk nöbetim geldi çattı,gittim hastaneye,nöbetimi devraldım.Bir doktor,bir hemşire ve bir de pansumancı olarak nöbet tutuyoruz koca hastanede.Acil benim sorumluluğumda olduğu gibi yoğun bakım da benden soruluyor.İşin kötüsü,acille yoğun bakım farklı binalarda ve bazen ikisinde birden bulunmam gerekiyor.Ben henüz ilk nöbetini tutan bir doktorum,hemşirem de yeni mezun 18 yaşında bir çocuk.Ben de 23 yaşındayım.En yaşlı ve tecrübelimiz pansumancımız.Yirmi dört saat hizmet verecek kadro bu.Hafta içi olsa iyi de hafta sonu üçümüzden başkası yok acilde.Allah'tan ben çok acar bir öğrenciydim,her deliğe girer çıkar,herkesten bir şey kapmaya çalışır,gönüllü acil nöbetleri tutardım ki bir şeyler öğrenebileyim.Tıp fakülteleri ilginçtir,öyle öğrenciler vardır ki,iğne yapmayı öğrenmeden doktor çıkabilirler,o tipler hep yumuşak huylu hocalara denk gelirler mesela,uygulamalı ders sınavlarında bir şekilde araya kaynarlar..Bizde kimse elinizden tutup size dikiş atmayı,iğne yapmayı,tansiyon ölçmeyi öğretmez.Teoriyi anlatırlar,pratiği kendi çabanızla öğrenirsiniz.İşte ben de ,mezun olmadan öğrenebileceğim en çok uygulamayı öğrenmeye çalışmıştım okul yıllarımda.Ama bazı şeyleri öğrenme imkanınız da olmaz okuldayken.Çünkü teknoloji sürekli değişir.Angiocath denilen,sizlerin damarda kalıcı serum iğnesi diye bildiğiniz o mavi ya da pembe başlıklı damar iğneleri ben mezun olurken çıkmıştı örneğin.Biz o zamanlar sarı uçlu iğnelerle damar yolu açardık.Angiocathler yeni gelmişti Türkiye'ye ve çok pahalıydı,biz öğrencilerin takma şansı olmuyordu.İşte bu aleti ilk kez acil doktoruyken taktım ben,neyse ki nasıl yapacağımız anlatılmıştı.
                      Gelelim ilk nöbete,acil muayene odasına bitişik nöbet odasında hemşiremle karşılıklı oturup ileri geri sallanarak gelecek hastaları beklemeye başladık.Aciller ilginçtir,hastalar topluca gelirler,bir aralık olur tekrar akın başlar.Az sonra hastalar birer ikişer gelmeye başladılar.Hasta dediysem öyle bildiğiniz başı dişi ağrıyan hastalar değil bunlar;kalp krizi,beyin kanaması,kurşunlanma,intihar,ağır trafik kazası....Düzce E-5 karayolu üzerinde bulunduğundan dolayı çok kaza gelirdi,hem de ne kazalar.Genç kızlar ve kadınlar arasında da intihar modası vardı ama öylesine uyduruktan intiharlar değil.Karışık bir millet oldukları için de ha bire birbirlerini vurur ya da bıçaklarlardı.Haliyle acile hep ağır vakalar gelir,arada eften püften vaka geldiğinde boncuk bulmuş gibi olurduk.Eğer ortalık karışıksa,eften püften hastalar da ayak altından çekilir sessizce kaybolurlardı.Yalnız arada bir elinde bir enjektör tutan birisi,biz telaş içinde odalar arası koştururken ,enjektörü burnumuza burnumuza sokup,benim iğnem,benim iğnem yapar ancak kimse kendisini iplemezdi.Çünkü o sırada en az beş ağır durumda hastaya ne yapılacağına karar vermeye çalışan tek doktor varken tüm hastalar ölümle cebelleşirken, enjektörlü hasta saksıdaki çiçek misali kendi kendini idare edebilecek durumda görülürdü.Bak yine dağıttım konuyu,efendim hastalar akın etmeye başladılar.İlk hasta sedyeyle içeriye alındığında,kalbim yer değiştirip boğazımda atmaya başlamıştı bile.Oysa ki bayağı bir acil tecrübem de vardı ama bu kez karar verici makam bendim,asistanlarım,uzmanlarım çook uzaklardaydı.Neyse hastayı muayene edip orderını ( tedavi düzenini ) verdim hemşireme,beyin kanamasıydı hiç unutmam,sıradaki hastayı bir telaş soktular içeri kalp krizi,Allahım ne oluyoruz diyemeden peşinden  çoklu trafik kazası,bu böyle sabaha kadar sürdü.Hasta yoğunluğundan ne ben ,ne hemşirem,tecrübesizliğimizi aklımıza bile getiremedik.Bu arada dikiş gereken hastalar için pansuman odasına geçtiğimde bir de ne göreyim,pansumancımız çıplak elle girişmiş hastayı dikiyor.Ne yapıyorsunuz bana eldiven verin de dikeyim hastayı diyecek oldum,'doktor hanım eldiveni kim kaybetmiş de biz bulalım,hem siz dikiş atarsanız gelen hastalara kim bakacak,siz bana reçeteyi verin,hastayı ben dikerim ' deyiverdi.Baktım haklı,muayene odasının önü dolmuş bile,sabaha kadar ben muayene ettim,hemşirem ilaçları yaptı,pansumancım hastaları dikti,alçıladı.Meğer her şey okulda kalmış,eldiven yok çıplak elle dikiş atılıyor,doktor eksik müdahaleleri pansumancı yapıyor,18. yüzyıl Avrupası'nda hekimlik yapıyorum sanki.Sonradan alıştım tüm şartlara,gün aşırı tek doktor olarak nöbet tutmaya.Ben hastayı canlandırmaya çalışırken,diğer odada pansumancım tarafından bir araya getirilmiş hastayı sonradan muayene etmeye...Daha sonraları doktor sayısı artınca iki kişi nöbetlere geçtik de tıp etiğine uygun hale geldik biraz.Ama yaptıklarımız yanlış da değildi,zaman ve mekana,imkanlara göre yapabileceğimizin en iyisini yapmaya çalışmıştık o zaman için.Hatta tarafıma ,bir hastanın yazdığı teşekkür mektubunu hala saklarım.O da başka bir sefere anlatılacaklar arasında.Bugünlük bu kadar,kalın sağlıcakla.

37 yorum:

Handan dedi ki...

Buradan bir peri gazozu çıkar:)

oytunla hayat dedi ki...

Yok Funda haklıymış :)
Sen kitap yazabilirsin... Anıların inan en azından çömez doktorların yol kitabı olur...
Biz de amaninnnn neler varmış diye hayretler içerisinde okuruz kitabını olmamı :))
Sen bu işi tekrar düşün en iyisi, rafa kaldırma ;)

Dikiş Sevda’ sı dedi ki...

uy,heyecanlandım bak şimdi :))

Dikiş Sevda’ sı dedi ki...

enem,o ne kız ??

bücürükveben dedi ki...

Ay inanmıyorum yaaa:(((hani demişsin zaten 18. yılda diye haksız değilsin, kuş uçmaz, kervan geçmez köyde olsan anlayacağım ama bildiğin şehirdesin!!!! Sağlıkta çağ atladık diyorlar hala aynıdır eminim. Bu arada büyük geçmiş olsun hastane depremde göçmüş iyi ki, o zaman orada değilmişsin çoktan ayrılmışsın. Kitap yazma merakını da şu an öğrenmiş oldum. Kız sen var ya on parmağında on marifet, hem doktor, hem şahane dikiş dikiyorsun, bir de kitap yazarsan süper olur. Kalemine sağlık. :)

Unknown dedi ki...

Bir solukta okudum vallahi. Kötü sona bağlanacak diye korka korka.
Kim bilir neler yaşadınız tecrübelerinizde, sizden dinlemek, okumak çok keyifli lütfen devam edin.

Dikiş Sevda’ sı dedi ki...

hihihi,hayal işte,belki yazarım.Sağlık sistemi şu anda eskisinden bin beter durumda ah Müjdeciğim.Yavaş yavaş yazacağım hepsini.

Dikiş Sevda’ sı dedi ki...

bu arada adınızı bilmiyorum ya,sevgi pötürcüğü oldu adınız bundan sonra.İnşallah yazmaya devam edeceğim.Kötü sonlar da oldu,iyi sonlar da,anlatacağım yavaş yavaş.

Handan dedi ki...

Ercan Kesal'in kitabı. Bababa okumadın mı sen onu bakiim :)

Dikiş Sevda’ sı dedi ki...

okumamayı bırak,hiiç duymamışım bile kız,alayım bir dahaki siparişte

Mevlude Turk Topal dedi ki...

Bende ilk duydum:))) Ama bencede peri gazozu cikar, o neyse artik? :) Koca gidi Handan yalan soylemiyordur herhalde :))))

Mevlude Turk Topal dedi ki...

Ay ben cok severim anilari dinlemeyi. Helede sizlerden. Hemsire yegenlerim kaciyor kardesimle beni gorunce:)) Hadi nolurr anlat neler oldu diye sikistiriyoruz herdefasinda cunku:)))
Ay bak bende cok heyecanlandim kiz. Yaz valla, zevkle okuruz.

Dikiş Sevda’ sı dedi ki...

tamam kız ,yeğenlere inat yazacağım

dr.coffee dedi ki...

Eğer kitap yazarsanız ben hic beklemeden alırım :-)
Ilk nöbet ilk şok. Okul bitsin de gerisi teferruat gözüyle bakıyorum sanırım :/

Adsız dedi ki...

O onsekiz yaşındaki hemşireydim ben de. Eskiden hemşireydim yani ben, sonradan okudum ettim de kadro değiştirdim. Onsekiz yaşında daha hiç eline dikiş vakası gelmemiş bir hemşire olarak ilk hastama yuvarlak uçlu bir katgütle bacağının arka kısmına dikiş atmak zorunda kalmıştım citanesti de basınca deri iyice sertleşmişti ve o yuvarlak ucu deriden geçirmek ölüm gibiydi. İpek yoktu keskin uçlu iğne yoktu flaster yoktu.
Hiç bir şey yoktu ama o yoklukta onam formu da olmadığından şimdilerde belki suç sayılan hastanın hayatını kurtarmak için karar verebilme yetkisi vardı.
şimdi milyon çeşit cihaz var çeşit çeşit talimat var Allah aşkına tüm bunlara rağmen ileriye gitti mi tıp. Bir doktor arkadaşım deredi ki tıp ileriye gitmdi gitmiş olsa sorun çıkaran ve alınabilir organı almaz tamir ederdik.
Etek giymek zorunluluktu eteğimi ta tepeme kadar sıyırıp bir sürü jandarmanın önünde hastanın üzerine çıkıp müdahale ettiğimi bilirim kafamızda abuk subuk bir kep vardı. Anam ne günlerdi. Ama var ya şimdikinden daha iyi bakım ve tedavi veriliyordu ben onu bilir onu söylerim

Dikiş Sevda’ sı dedi ki...

çömezim,sakın öyle düşünme,önce iyi hekimlik,hep söylüyorum.Okul nasılsa biter.Sen ne kadar kapabiliyorsan kap hocalarından,asistanlarından.Hangi bilginin ne zaman lazım olacağı belli olmuyor.Neticede sen sağlığın baş rolünde olacaksın,yardımcı personelin yapamadığı her uygulamayı yapmakla yükümlüsün.Doğumdan ,gözden çapak çıkarmaya,damar dikmekten,burundan boncuk çıkarmaya kadar bir sürü şeyi yapmak zorunda kalacaksın.Diyelim uzman oldun,bunlar lazım olmadı.Mecburi hizmete gittiğinde branşın ne olursa olsun,sen pratisyen hekim gibi her şeyden anlamak zorunda kalacaksın.Hastalar aman bu psikiyatrmış demeyecekler,her şikayetleri için sana gelecekler,hele acilci olmak zorunda kalırsan,ki bu uzak bir ihtimal değildir özellikle taşrada,her şeye bakman gerekecek.Yani mezun olmak için okuma,iyi hekim olmak için oku.

Ayselce örgüler dedi ki...

Yazını okuyunca aklımda beliren ilk şey herkesin hayatı bir roman yaşanan koskoca senelere neler sığmıyor neler yaşanmıyor ki dedim.
İyki hayatından bir kesit yazmışın merakla okudum çok akıcydı sona geldiğimde sanki biraz daha uzun olsaydı diye düşündüm :) evet şekerim kitap çıkarırsan ilk alacaklardanım ;)

renklidesign dedi ki...

Kimbilir ne anılarınız vardır. Kim ne derse desin en zor ve en kutsal meslek. Bir insanın hayatının ellerinizin arasında olmasını biz ne kadar düşünsek de anlayamayız. Bence de sık sık yazın...

Dikiş Sevda’ sı dedi ki...

hii Goncaaa,canımsın,bak işte seni sevmelerime bir neden daha çıktı.Ne feciydi değil mi?Hangi ileriye gitmek,daha da beter olduk.Tıp ,torpili tolere edebilecek bir meslek dalı değil.Kimler kimler doktor oldu,uzman oldu,şef oldu son 15-20 yılda.Üniversite sınavları,uzmanlık sınavları,akademik ünvan sınavları kimlere peşkeş çekildi.Ne prof doçent reçeteleri düzelttim ben,gözlerime inanamayarak....Yaa,etek giymek mecburiydi,bir de beyaz iç gösteren bir kumaşı olurdu formaların,rezillik diz boyuydu.Hele o kepler,oraya buraya takılır,kızların saçı yolunur,hazır damar yoluna takılır ortalık kan gölüne döner.Say say bitmez.Hele o onam formları,tam mıçıyorlar onlarla.Yahu ben hastaya ne varsa onunla müdahele etmek zorundayım,al işte ipek yok diye katgütle atmışın dikişi,hem de ne zorlukla.Şimdi olsa soruşturma yersin,kıt akıllı hemşire yanlış tedavi yapmış derler.Demezler ki hayat kurtarmış,gerisi teferruat.Hasta hakkını,sağlık personelini şikayet etme tiyatrosuna çevirdiler.Sonunda da sağlık personelini hastaya karşı hep şüpheyle yaklaşır hale getirdiler.Allah sebep olanların belasını versin.En büyük bedduam da şudur;ihtiyaç duyduklarında doktorsuz ,hemşiresiz kalsınlar.....

Dikiş Sevda’ sı dedi ki...

anılara devam edeceğim buradan narinim,belli ki herkes istekli.Kitap işi çok zor.Önemli olan size ulaşmak,buradan yazmakla da oluyor işte.Bir de para karşılığı bir şey yapmayı sevmiyorum ben.Belki gelirini sokak hayvanlarının tedavisine aktarmak üzere yapılabilir kitap projesi :))

Dikiş Sevda’ sı dedi ki...

ooff oof Özlemciğim,neler neler var.İnsanı çok ama çok üzen,çok ama çok sevindiren bir meslek bizimki.

Unknown dedi ki...

yazınızı okuyunca benim de aklıma peri gazozu geldi:) heyecanla okudum yazınızı!:)
sevgiler...:)

Dikiş Sevda’ sı dedi ki...

öncelikle hoş geldin,bloguna baktım biraz,kuzucuk kıvamında olduğunu düşündüğüm için direkt sen diyorum.Yahu,neymiş bu Peri Gazozu kaardişiiim.OKunmayı bekleyen onbeş kitabım var daha,hiç mi acımıyorsunuz bana ey blogerlaarr ???Mecbur bunu alıp tez elden okumam lazım şimdi.Allahtan hızlı okuyabiliyorum yaniii,hihihihihi.Okuduğun için çok teşekkür ederim ,devamı gelecek....

EQ dedi ki...

Ahh Sevda'cim ahhh... bende de su 20 yilda ne hikayeler, ne anilar var...anlatsam kitap olur derler ya, gercekten de olur yani.
Kimbilir sen oralarda daha neler neler yasadin, hepsini dinlemek isterdim. Hatta cidden cok da ilginc bir kitap olurdu, keske yazsan..

dr.coffee dedi ki...

Sinavlar olmasin on yil okuyalim, benim derdim komiteyle :‘( bilgiyi severim her türlü :P

Dikiş Sevda’ sı dedi ki...

ama çömezim sınavsız olmaz ki,hadi hadi yaparsın sen.Sınav için değil kendim için çalışıyorum diye düşün bak o zaman ne kadar kolay öğreneceksin.

Dikiş Sevda’ sı dedi ki...

kız ateş,anlatsak hakikaten best seller olur.Aman kitap yazmakla ne uğraşacağım,yayıncı kaprisi çekemem valla,her şeye karışıp kafalarına göre düzenleme yapıyorlarmış.Buradan yazacağım işte.Kitap işini şöyle isterdim,gelirini sokak hayvanlarının tadavi giderleri için harcayabileyim.Ama zaten öyle pek bir geliri de olmuyormuş.Ne gerek var parayla anı satmaya o zaman :))

Yelek dedi ki...

Güzel doktorcum, öncelikle önerimi dikkate alarak yazmaya adım atman beni çok mutlu etti. Sade ve akıcı anlatımınla, bir çırpıda okuduğum ilk deneyimini ve inşallah sonrakileri kaleme almanı bir nebze olsun sağlamak benim için bir onur. Düzcede yaşadıklarını, çektiğin çileleri okudukça şaşkına döndüm. Ama her işin acele ve mecbur olarak yapılanı insanda en güzel tecrübeyi bırakıyor. Allah gerçekten çekebilene veriyor bazı zorlukları. Nasıl güçlü bir yapın varmışki yılmadan devam etmişsin. Hayatlar kurtarmışsın. Kendinle övünmelisin. Düzce sende zor ve çetin günlerin hatırasını taşıyor. Bende ise hayatımda yaşadığım en güzel günlerin hatırasını barındıriyor.Annem düzcelidir benim. Bütün çocukluğum boyunca sık sık Düzceye giderdik. Anneannem ve dedem vardı orada. Belediyenin olduğu caddede otururlardı.Tırmandığım ağaçları, yediğim meyveleri, Küçük suya gidip gazoz içmelerimizi, düzce pazarını, itfaiyeyi, anneannemin salkım salkım çiçeklerini hiç unutmuyorum. Ama hepsi depremle birlikte yerle bir oldu. Herşey geçmişte kaldı. Ortak bir şehirde bulunmuş olmamız ne kadar ilginç. Kız neler oluyor bana, bu ne ciddiyet. Aaa kendimden tırstım. İyiki seni tebrik edecektim. Ne çene varmış bende. Kısacası bende eğer Fundaysam bir gün kitapçılarda SEVDA ŞAHİN adlı yazarın kitaplarını görücez.

Nuray dedi ki...

Sevdacığım,ne güzel anlatmışsın,elbete çok güzel anlatımın var,su gibi,akıcı ve sıkmıyor...Kurgudansa bazen de gerçek hayat hikayeleri çok ilgi çekiyor.. Dediğin gibi burdan yaz,biriktir belki sonra bir kitaba dönüşebilir,ben de editörlük yaparım sana hahaha,kendime de iş buldum hemen bak :)

Dikiş Sevda’ sı dedi ki...

valla vesile oldun başlamama atom karınca.Sen vesile oldun ya,o enerji uçurur beni artık.Atom olayı yani..Gerçekten ilginç Düzce'de anılarımızın olması,hayat çok garip.Daha sonraları yazacaklarımda tanıdık izler görürsün belki.Ya bak Allah söyletiyor seni he,çok temiz kalplisin çünkü,bakalım inşallah olur ,ben de gelirini sokak hayvanlarına bağışlarım.

Yelek dedi ki...

Sana enerji olacaksa bütün atomlarımı sana yolluyorum cicim. Sonraki yazacaklarinıda merakla bekliyorum. Ben şimdiye kadar hiç bir şeye kesinlikle olacak demedim. Hep kısmet derdim. Ama sendeki her şeyi yapabilme azminden etkilenmiş olmalıyım ki kesin diyorum. Sayende sokak hayvancıklarının da karnı doyacak kız. Yolun açık olsun.

Dikiş Sevda’ sı dedi ki...

Ay hadi inşallah,olur mu olur :))

Dikiş Sevda’ sı dedi ki...

Tamam kız,senden iyi editör mü bulacağım,yazarız belki ileride :))

Şölen dedi ki...

Sevdacığım beni Düzce devlet hastanesinde birlikte nöbet tuttuğumuz günlere gençliğime çocukluğuma götürdün

Dikiş Sevda’ sı dedi ki...

eneemm,Şöleniiimmm,kız sen burada ne arıyorsun?Canım nöbet arkadaşım,sonrasında ev arkadaşım,dertdaşım.Ne günlerdi be Şölenim.Dediğin gibi çocuktuk daha yahu :((

siyah kuğu dedi ki...

Süper bir anlatım çok kutsal bir meslek yapıyorsunuz ,ve severek yaptığınız her halinzden belli İnşAllah ilerde kitabınızda olur.

Dikiş Sevda’ sı dedi ki...

Amin,inşallah,sağol kuğu...