27 Ocak 2016 Çarşamba

ANILAAARR-DEVAM

                        Nöbet dönüşü elimde ekmeğim eve gidip kapıyı çaldım.Havam bin beş yüz hatırlarsanız..Vedam açtı kapıyı,derin bir endişe ve merakla.Sarıldım canımın yarısına,' çok iyi geçti,meraklanma ' dedim.Derin bir oh çekti kardeşim.Ekmeği aldı elimden,salona geçtik.Salon dediysem,karşılıklı atılmış iki yer yatağı ve ev sahibinin verdiği eski bir masa ,iki sandalyemiz var.Kardeşim,mükellef bir kahvaltı hazırlamış,demek isterdim ama o ayki maaş dönemini kaçırdığım için paramız kalmamıştı.Elimizdeki para suyunu çekmişti ve hazır çorba ekmeğe talim ediyorduk son bir haftadır.Kemalettin Tuğcu hikayesi değil,gerçekten bu durumdaydık.O zamanlar cep telefonu falan yok,eve telefon bağlatmak içinse sıra bekleniyordu.Annemle arada bir ev sahibinin telefonundan haberleşiyorduk.Ona çok iyi olduğumuzu söylüyorduk ama alaca karanlık kuşağında gibiydik aslında.Son çocukluk ve ilk gençlik yıllarını büyük şehirde geçirmiş iki genç kız olarak ,Düzce bize gerçek hayatta değil de bir romanda falan yaşıyormuşuz gibi bir his veriyordu.Epi topu bir caddesi vardı,sinema ve ya tiyatro yoktu,alışveriş merkezi ve ya büyük market yoktu.Sanki yaşadığımız yüzyılda değildik de,zamanda yolculuk yapıp başka bir yüzyıla gitmiştik.Allah'tan babamızın görevi nedeniyle pek çok şehir gezmiştik , biraz olsun alışkındık bu tür yaşam şekline de.Yoksa ,özgür ruhlar olarak gezmiş,tozmuş,gece gündüz fark etmeden dışarıya çıkabilmiş,kendi başına tatile gitmiş,bu tür özgürlükleri tatmış iki genç kız olarak Düzce'ye ayak uydurmamız ve depresyona girmememiz pek olası değildi.Hadi ben zorunlu hizmet yapıyordum da,zavallı kardeşimin suçu neydi???
                       İki gün sonra bir buçuk aylık maaşımı aldım.Kardeşimi kaptığım gibi doğruca markete götürdüm.O kadar gözümüz dönmüş ki,tam dört market arabasını tepeleme doldurduk.Öyle büyük bir market falan da değildi orası aslında ama ne bulduysak almışız demek ki...Aslında biz daha da alacaktık da meğer o gün cuma olduğu için namaza gideceklermiş,çıkmak için bizi bekliyorlarmış.Alelacele hesabı ödeyip elimizde poşetler çıktık marketten.Meğer cuma vakti kapanırmış Düzce'de dükkanlar. (Sonradan bir çok dükkanın kapanmadığını ama bu marketin kapandığını öğrenecektik).Paketlerimizi yüklenip soluğu evde aldık.O gün akşama kadar yedik içtik,yedik içtik,hatta gece karın şişliğinden uyuyamadık.Ertesi gün nöbetim yoktu,bu sefer de evimiz için alış verişe çıktık.Öncelikle bir televizyon lazımdı çünkü neredeyse bir aydır sessiz,eşyasız evde kukumav kuşu gibi oturmaktan iyice bunalmıştık.Allah'tan yanımızda kitaplarımız vardı da biraz teselli oluyorlardı bize....Hemen o gün,bir televizyon,bir televizyon altlığı,bir buzdolabı ve bir çamaşır makinesi aldık.O zamanki maaşla ve fiyatlarla bunların hepsini aynı ay içinde alabilmek mümkündü.Sonra oradan toptancılara geçip bir koli Halley almıştık hiç unutmam.Oysa bir sürü ıvır zıvır almıştık ama çocukluk işte,bir koli Halley alınca gözümüz daha bir doymuştu sanki.
                        Alışverişleri yapınca içim biraz daha rahatlamıştı,zira,zavallı kardeşim ben nöbetteyken bomboş ve sessiz evde tek başına kalıyordu,benim nöbette sıkılmaya, düşünmeye fırsatım olmuyordu ama kardeşim asıl zorluğu yaşıyordu.Hiç değilse artık televizyonumuz vardı,dolabımız doluydu,kahvemiz çayımız,ıvır zıvırımız vardı.Daha insani koşulları yavaş yavaş oluşturuyorduk ve artık ortama alışmamız daha kolay hale geliyordu.
                        Hastaneye gelince,ilk nöbetimi başarıyla atlattıktan sonra neredeyse efsane olmuştum.Meğerse o güne kadar acemi olmasına rağmen tek başına nöbet yazılan ilk çömez benmişim.Herkes telaşlanmış ama kimse de ikili nöbet tutmak istememiş.Çünkü ikili nöbet yazılsa hastanede yatmamız gerekecekmiş neredeyse.Toplam yedi kişiydik yanlış hatırlamıyorsam.İki kişi nöbetçi,iki kişi nöbet izninde olsa,iki kişi de gündüz poliklinik yapıyor olsa ,bir gece evde bir gece acilde oluyorsunuz.Mecburen tek yazmışlar beni.O zamanlar beni çok zorlamış olan bu tecrübeye sonraları hep şükrettim.Çünkü denize atılırsan ya yüzersin,ya boğulursun.Ben yüzmeyi başardım.O acilde, okulda öğrendiğim ama hiç görmediğim pek çok vakayı gördüm,müdahale ettim,yeniden öğrendim.Hatta hiç öğrenmediğimi sandığım pek çok şeyin aslında bana öğretilmiş olduğunu keşfettim.Bugün iyi bir hekimsem eğer,acil serviste çalışmış olmamım bunda payı çok büyüktür.
                          Bir gün gündüz doktor odasında oturuyoruz,görevli olan arkadaş polikliniği yürütüyor ,biz de mesaimizi tamamlıyoruz.Beyaz önlüklü havalı bir adam girdi içeri.Herkes ayağa kalktı,meğer başhekimmiş.Benim göreve başlama sürecimde falan kendisiyle tanışma imkanım olmamıştı,acil sorumlusu o zamanlar Dr.Faruk Eren'di,benimle o ilgilenmişti.Yıllar sonra Faruk a'biyle tekrar yollarımız bir şekilde kesişecekti,onu da ileriki bölümlerde yazacağım.Neyse tanıştırdılar bizi,meğer adamcağız beni merak etmiş,bir görmek istemiş.Dedim ya efsane gibi bir şey olmuştum..Bir de nöbet bitiminde yazdığımız bir nöbet defterimiz vardır.Resmi bir evraktır,o nöbet süresince yaşanılan önemli ayrıntılar oraya kaydedilir,kaydı da nöbetçi doktor tutar.İşte bu defteri yazarken hafiften espirili bir dil kullanıyordum ben.Teşbihte hata olmaz diyerek,kızdığım yerdiğim şeyleri hafiften dalgaya alarak yazıyordum.İyice merak etmiş beni.Tabi beni merak ettiği için ayağıma geldiğini söyleyecek değil,sanki doktor odasını ziyarete gelmiş gibi hepimize hal hatır sordu,beni de nöbet defterini daha ciddi yazmam konusunda yalancıktan uyarıp gitti.Meğer her nöbetimden sonra toplaşıp neler yazmışım diye merakla okurlarmış.Ben tabi acemi memur ,söylenenleri ciddiye alıp,artık daha resmi bir üslupla yazacağımı söyledim kendisine.O gittikten sonra ,arkadaşlar gülerek ,eskisi gibi yazmaya devam etmemi söylediler.Ersoy a'binin de yazdıklarımı okumayı sevdiğini ama başhekim olarak beni uyarmış gibi yapması gerektiğini anlattılar.Ben de tayin olup gidene kadar aynı şekilde yazmaya devam ettim.Başhekimimiz Dr.Ersoy Özcan'dı.Kendisi daha sonra milletvekili de oldu...
                           Eveeett,bugünlük de bu kadar.Kalın sağlıcakla.

20 yorum:

bücürükveben dedi ki...

Ne hoş ve ilginç anılar bunlar Sevda'cığım, keyifle ve bir solukta okudum, buzdolabınızın dolması, televizyonun vs. almasına ben de sevindim:) esprili dil kullanman içindeki gizli yazarlık tutkusundan bence, efsane doktorumuzun maceralarının devamını merakla bekliyorum. Kalemine sağlık. :)

oytunla hayat dedi ki...

O nöbet defterini okumak ne zevklidir hakikaten :)) Kimbilir neler döktürdün ince ince..
O bir koli halleyi kaç günde bitrdiniz merak ettim... Ben olsam iki akşamda ruhuna fatiha okumuştum :) Çok severim halaaaa :)
Kardeşin ne iyi etmiş de seni yalnız bırakmamış... Sana can yoldaşı olmuş... Bak ne güzel anılar biriktirmişsiniz birlikte..
Öptüm doktorcum :)

Dikiş Sevda’ sı dedi ki...

sağol Müjdeciğim,bazı şeyleri direkt söyleyemeyince espiri yoluyla anlatmak en kolayı oluyordu o dönemde,ben de kullandım işte

Dikiş Sevda’ sı dedi ki...

şimdiki gibi akıllı telefonlar olsaydı o zamanlar, elimde olurdu yazdıklarım.hakikaten oldukça ilginç yazıyordum.Benim nöbetlerimden sonra gelip defter okumalar adet olduydu,hihihi

Mevlude Turk Topal dedi ki...

Veda'ya iki elbise, iki ceket, iki pantalon, iki manto daha dikilecek. Sen okumus doktor olmussun ama butun cefayi garibim Veda cekmis. Simartilma zamani gelmiste gecmis bile:)) (Gerci sen yeteri kadar simartmissindir o ayri ama bizimde gormemiz lazim simdi, DEGIL MI KIZLAAARRRR???
Sevda'm yazarken ani yeniden yasadigin hissi o kadar islemiski yazilarina, sanki oradaki Veda degil de benmisim gibi hissettim.
Kalemine kuvvet diyor, heyecanla anilarin devamini bekliyorum.
Optum ennnn kocamanindan...

Handan dedi ki...

Hahaha benim de okul defterlerim tam bir komiklikti. Bir gün matematik öğretmeni defterimi istedi. Saf saf verdim. Sonra aklıma geldi, aaaaa bütün asistanın girdiği derslere salak asistanın dersi demiştim. Neyse ki adama bişey dememişim. Eh, asistanı da salaktı:)

Ayrıntıları aklında tutman ne güzel.Ben unuturum herşeyi. Keşke daha çok hatırlayabilseydim.

Nöbet defterini okuyabilseydij keşke :D

Dikiş Sevda’ sı dedi ki...

Aahh Mevlüdeemm,sadece Düzce'ye gelseydi gene neyse de,her adımımda yanımda yöremdeydi bebeğim.Kız, çocukları ben doğurdum ama en az benim kadar annelik yaptı onlara da...Elbette sonrasında da ben onun yanında yöresinde gezdim ama ona ne yapsam ödeyemem ki hakkını.Az buçuk da tahmin etmişsin dikeceklerimi he.Sırada bir ceket,bir kaban,bir manto ve bir elbise vardı hehehe.Ama şimdi çok hastayım arada buraya bakıp gidip yatıyorum.Kafam kazan oldu.Zaten Veda'ya da gidemedim.Pazen etkinliği eteğim masanın üstünde kaldı beni bekliyor.

Dikiş Sevda’ sı dedi ki...

hahahaha,ilahi Handan..Kız aslında ben de unuturum çok.Özellikle çocukları büyütürken yaşadıklarımı unutuyorum.Veda hatırlatır bana hep,abla şöyle olmuştu,böyle olmuştu diye.Sanki hiç yaşamamışım gibi şaşırırım ben de.Bu anıları da Vedam'la sık sık yad ettiğimiz için bu kadar net hatırlıyorum.

Ayselce örgüler dedi ki...

Tadından yenmez bir lezzette olan bir anıyı daha okumak hoşuma gitti eminim halley paketin, gördüğünde o zamanları anımsıyorsundur :) kardeşinide kutlarım nasılda destek çıkmış sana .Demek espiritüelliğin gençliğinden gelen bir yapın hala öylesin çünkü seviyorum senin yorumlarını hayatı tiye alman süperr!! Müjde'yede yazdım sanada yazayım devamm ve kolay gelsin şekercim.

Dikiş Sevda’ sı dedi ki...

23 yıl geçti,her yediğimde aklıma gelir hala.Evin komiğiydim ben,kılık kıyafet giyer akrabaları,konu komşuyu taklit eder,kırıp geçirirdim evdekileri.Hala daha devam ederim,üç kız kardeşiz,üçümüz de deliyiz :))

Nuray dedi ki...

Sevdacığım geçmiş olsun güzel arkadaşım.Keyifle okudum her zaman olduğu gibi,efsane doktorum benim,gözümde canlandırdım seni :)) Kendimi de hatırladım,Rizenin bir dağ köyüne tayin olduğumda oraya giden ilk kiz öğretmen (lazlar kiz öğretmen diyorlardı) olarak hemşire ve ebe ile aynı evde kaldığımız günler geldi gözümün önüne...ve en çok da o telefon bağlatma konusu...Öğrencilere diyorum da inanamıyorlar bu telefon konusuna :))) Nöbet defterine nasıl yazıyordun çok merak ettim...sevgilerr

Bi Poşet Kitap dedi ki...

Ayy özledim bi gidiym bakiym dedim bunu okuyunca karşılıklı oturup kaynatmışız gibi hissettim :) hep yaz böylee :) ne zamanlarmış cidden yalnız haa böyle şeyler görmek büyütür olgunlaştırır insanı tabi ama bi yandan da zor :/ anlatacak bissürü anı olmuş işte iyi yönden bakiym ben :)

Dikiş Sevda’ sı dedi ki...

Ne acayip duygu değil mi Nurayım ya....Alaca karanlık kuşağına geçiş yapmış gibi...Deftere yazdığım şekilde bir pasaj yazmaya çalışacağım,herkes çok merak etti çünkü,hihihih

Dikiş Sevda’ sı dedi ki...

ben de özledim kuzucuğum seni,yani şimdi tabi,tatlı bir anı olarak hatırlıyorum ama yaşarken çok zordu :((

EQ dedi ki...

O ilk maasla yapilan alisverisiniz, o iki kiz kardes dayanismaniz... nasil duygulandim okurken. Vay be Sevdam, ne anilar yasamissin ne anilar...

Hem cok dogru, o acilde calismis olman sana cok fazla sey ögretmistir. En basindan pismissin yani.

Mevlüde'nin de dedigi gibi, o tatli kizkardesine nekadar seyler diksen azdir:)

Dikiş Sevda’ sı dedi ki...

OYY,sırtımda taşısam yetmez ki....

Unknown dedi ki...

Ne güzel bir kalemle ele almışsınız anılarınızı. Bayıldım:)

Dikiş Sevda’ sı dedi ki...

teşekkür ederim,hoş geldiniz.

siyah kuğu dedi ki...

Su gibi okuyorum sizi gerçektende eskiden çok daha değeri vardı paranın, sizin en büyük şansınız mesleğinizi seviyor olmanız . sizi çok geç tanımışım ama elimden geldiğince bütün yazıları okumak istiyorum.

Dikiş Sevda’ sı dedi ki...

Çok sağol kuğu ama yorma kendini,bunlar duruyor burada nasılsa,hatta kitap da olacaklar inşallah.