6 Haziran 2015 Cumartesi

MIM BEN KÜÇÜKKEN

             Mevlüdem beni mimlemiş.Kendi söylemese farkında değildim ya,idare edin.Çocukluğumuzu anlatıyormuşuz.Az biraz söz etmiştim daha önce.Astsubay bir bab ve ev hanımı bir annenin ortanca kızı olarak Siirt'te doğmuşum.Henüz kırk günlükken kara trene atlayıp Samsun'a doğru yola çıkmışız.Kara tren bu,tünelden geçerken az kalsın boğuluyormuşum.Maceracı ruhum orada şekillenivermiş.
            Samsun'da da tren yolunun karşısında otururmuşuz,belki de bu nedenlerle trenleri çok severim ben.Dört aylıkken kemik erimesi hastalığına yakalanmışım,annemin aklı alınmış,kafatasım içeri içeri çöküverirmiş.Bacaklarım tam daire kloş misali,içinde boğulayazdığım tünele benzermiş.Annemin çabalarıyla düzelmişim neyse ki.Zor işlerin kadını olacağım daha o zamandan belliymiş,peşinden zatürre oluvermişim,öleyazmışım.Ama ben de Mevlüdem gibi inadına yaşamışım işte.Derken bir kardeşimiz daha olmuş,o da kız.Sonrasında gelsin Ankara günleri.Yokluk diz boyu,kuyruklar,karneler,koş orada sanayağı var,koş buraya çay gelmiş.Süte ekmek doğrayıp yemeler,ekmeğe kavun katık etmeler....Nadiren şokella alındığında annem ekmeğe sürüp bıçağın tersiyle fazlasını sıyırır,diğer ekmeğe sürerdi.Tadından yenmezdi mübarek.....Yemekler vita yağıyla pişerdi,kahvaltıda çaya ekmek doğranır,üzerine bir kaşık sanayağı ve şeker eklenip yenirdi.
              Çok meraklı bir çocuktum,her şeyi karıştırır içinde ne var diye bakardım.Saçlı bebek almaya gücümüz yetmezdi,annem pazardan naylon bebek alırdı.Ben daha eve gelir gelmez bebeği parçalara ayırıp tekrar birleştirmeye uğraşırdım,bazen kızlarınkini de parçalar sonra da bir güzel sopa yerdim.
              Derken yeni tayin zamanı ve  ver elini Bitlis.Bu zamana kadar bir takım ateşli hastalıklarla iyi kötü idare eden ben, rutin hayatımıza bir heyecan getirmek üzere verem hastalığını seçip ciddi bir atraksiyon gerçekleştirdim.Bitlis'te tek bir hastane ve tek bir doktor var o zamanlar.Van,Tatvan yakın iller gezildi netice yok,ben kuru bir dal parçası olarak ha bire öksürüyorum,anacığımın içi parçalanıyor.Akıllı kadındır benim annem,kudretlidir,beni kaptığı gibi Ankara Gata'ya götürdü.Gel zaman git zaman bunu da atlattım.Aralarda bitlenmeler,pirelenmeler falan var ama onlar basit şeyler.
             Çok afacandım ben,çelik çomak,futbol,daha nice nice erkek oyunları oynardım ama kız oyunlarından da geri durmazdım.Acayip de inektim.Daha önlüğümü çıkarmadan ödevimi yapar sonra oyuna koşardım.O yıllarda el sanatları merakım da başlamıştı.Seramikten biblolar yapar etrafa hediye ederdim.Annem dikiş dikerken yandan yandan yanaşır,bir parça kumaşı çaktırmadan aşırır,bebeklerime elbise dikerdim.Anacığım da çaktırmadan önüme kumaş iteler,bana topluiğne tutturur,fikrimi sorar beni dikişe ısındırırdı.Babam eline para geçince bize kitaplar alırdı,dünyalar bizim olurdu.Okuduğum kitaplardan etkilenip tiyatro oyunları yazar,mahallenin çocuklarına oynatırdım.En büyük hayallerimden biri öğretmen olmaktı.Boş derslerde öğretmenlerimiz tarafından görevlendirilir,arkadaşlarıma ders anlatıp yazılı yapardım.O yıllarda Bitlis'te öğretmen sıkıntımız vardı ama kar bol boldu.Hayatımın en güzel kışlarını orada geçirdim.
              Derken yine tayin zamanı ve son durak Bursa.Hayatımı şekillendiren şehir....Bursa Kız Lisesi,beni ben yapan okulum ve öğretmenlerim.Çok ciddi eğitimin yanında çok ciddi genel kültürü beynime yerleştiren kurum.Eğitim ve sanatla yoğrulup bugünkü beni bana kazandıran yuvam.Okulun bağlama takımında divan sazı çalıp türkü söyleyen ben.Sonrasında Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi.Tüm Türkiye'de taktir edilen doktorlar yetiştiren okulum.Bugünkü hekim Sevda'yı hekim yapan hocalarım.İşte böyleee....

5 Haziran 2015 Cuma

MACERA DOLU AMERİKA

                 Eveeet,gittim,gördüm,döndüm.Ayaklarıma ve de bacaklarıma kara sular indi.Tam manasıyla indi hem de.Döneli iki gün oluyor hala tanıyamıyorum ayaklarımı ve bacaklarımı.Efendim uçak yolculuğu on saat sürüyor,indi bindi,bavul ver bavul al ondört saat falan.Ne bacak kalıyor ne ayak,ne mide.Ama görülecek memleket vesselam.Bir kere çok sıcak kanlılar.Neredeyse bize benziyorlar,o kadar yani.Avrupa'da yaşadığımız itilmişlik duygusunu burada yaşamıyoruz.Kime ne sorsanız yardımcı oluyorlar.Bir seferinde gece ikide sokakta kaldık,taxi maxi olmazmış o saatte Orlando'da,bir çifte sordun ne yapacağız diye,hemen bize taxi buldular,taxi gelmezse bizi arayın deyip telefon numarası verdiler.Tıpkı bizim yapacağımız gibi.
                 Amerika'da günler yiyip içmek ve yürümekle geçiyor.Memleket kocaman,haliyle mesafeler çok uzak,ama iyi ki de öyle çünkü yemekten cırıldığımızda yürüyerek rahatladık.Porsiyonlar devasa,patates kızartması bitiremediğim vaki değildi buraya gelene kadar.Bir tek kahvaltılarını sevemedim,peynir zeytin bilmiyorlar çünkü.
                 Deli gibi alışveriş edenler oldu,halbu ki bir kaç şey dışında çoğunu internetten benzer fiyetlara bulabiliyorum ben Türkiye'de.Alışveriş için gidecekler ne alacaklarını önceden belirleyip internette şöyle bir araştırıp giderlerse karlı çıkarlar.
                 NYPD hastasıyım ben,adamların gırtlağına çöküp fotoğraf çektirdim.Ben çektirince bir sürü turist te kuyruk oldu fotoğraf için,ama çok tatlılardı,kimseyi kırmadılar.NYC 'nin ünlü meydanından fotolar;





   NYC de görülecek çok şey var ama vaktimiz kısıtlı olduğu için müzeleri ve Broadway'i bir dahaki sefere bıraktık.Hızlıca bir şehir turu yaptık eşimle,eşim navigatör gibi adamdır,koy bir şehrin ortasına eline de bir harita ver,tüm şehri gezdirir sana.Neyse bu hızlı tur yabanlarımdaki su toplamış yaralara maloldu ama olsundu.
     Efendim,derken geçtik Miami'ye.Yıllarca ekranda izleyip hayranı olduğum Miami İnk'e gitmeden olmaz.Ancak bay Dikiş Sevdası'nın da ödü kopuyor dövme falan yaptırırım diye...




 Ben o kadar heyecanlıyım ki,eşim dayanamıyor sor bakalım kaça yapıyorlarmış diyor.İçi rahat,çünkü aldığı bir istihbarata göre aylar sonrasına randevu veriliyor.Danışman kızceğiz gayet makul bir fiyat verip hemen yapabiliriz demesin mi!!!! Eh ,koca mecbur kalıyor,ben de oturuyorum koltuğa,



Netice bu oluyor,böylece ilk dövmemi Miami İnk'te yaptırmış oluyorum ve bu da şimdiye kadar kocişkomdan aldığım en güzel evlilik yıldönümü hediyesi oluyor.
        Bir sürü yer geziliyor Miami'de,hayran kalıyoruz ama bizim memleket daha güzel diyoruz her adımımızda da.Lüx anlayışları yok,aslında iyi bir şey,lazım olanı yapıyorlar.Kaldığımız oteller 5 yıldızlı ama Türkiye'de ancak 3 yıldız alabilirler.Hiç bir otelde terlik,kulak çubuğu,vs gibi şeyler yok.Biz de üç yıldızda bile olur oysa ki.Binaların iç döşemeleri ,banyolar falan,bizden 15-20 yıl geride örneğin.Ama her odada ütü var,kahve makinası ve kahve var,bu çok hoştu.





Oradan geçiyoruz Orlando'ya,Universal Studios deli bir yer ve ben baş deli olarak,ne kadar deli alet varsa biniyorum ve de zavallı kocişkomu da sürüklüyorum.Oradan oraya zıplarken foto falan çekemiyorum idare edin.
       Amerikalı kadınlara bayılıyorum,hepsi halinden çok memnun,kiloyla falan işleri yok,en ince beden 40 gibi gözüküyor.Bir iki teenager daha ince ama çoğunluk 40 ve üstü.Ama nasıl kendilerinden emin ve güzeller.Ben de kendimi çok hoş hissediyorum,yürüyüşüm değişiyor adeta.Gerçi ayaklarımın altındaki yaralardan mı yoksa öz güvenden mi tam anlamıyorum ama neticede yürüyüşüm değişiyor....
  Yukarıdaki foto Biltmore otelinde çekildi.Dünyaca ünlü bir otelmiş,tüm ünlüler,devlet başkanları falan kalırmış.Eski bir malikane gerçekten güzeldi.


Tavan süslemeleri,


Bu da bizim süslememiz....
Anlatacak çok şey var ancak özetle şunu söyleyebilirim,gerçekten sıcakkanlı insanlar,çok karışık bir popülasyona sahip oldukları için de kimseye yabancı muamelesi yapmıyorlar.Gidilip görülmeye değer.