15 Kasım 2014 Cumartesi

DİKİŞ SEVDA'SI:                                             HADİ T...

DİKİŞ SEVDA'SI:                                             HADİ T...:                                             HADİ TÜRÜF YAPALIM                     MALZEMELER 150 g kedidili bisküvisi 30 adet kare bis...
                                            HADİ TÜRÜF YAPALIM
                    MALZEMELER

  1. 150 g kedidili bisküvisi
  2. 30 adet kare bisküvi
  3. 2 tatlı kaşığı granül kahve
  4. 250 g labne peyniri
  5. yarım ajda bardak sıcak su
  6. 1 paket vanilya
  7. 3 yemek kaşığı pudra şekeri 
  8. 2 yemek kaşığı kakao                                                                                                           Öncelikle sıcak suda kahveyi eritip soğumaya bırakalım.Öte yanda bisküvileri ayrı ayrı robottan geçirelim.

  9. iyice soğuyan kahveyi kedidili bisküvilerine döküp hafifçe yoğuralım ve bu karışımı dolaba kaldıralım.

    Diğer tarafta,labne peyniri,vanilya ve pudra şekerini kabarana dek çırpalım.Bu işlem bittiğinde dolaba kaldırdığımız karışımı ekleyelim.

    Hafif karıştırıp,diğer yanda bekleyen çekilmiş kare bisküvileri de ekleyelim.Kurabiye hamuru gibi bir hamur elde edelim.Bir yandanda,geniş bir kaba kakaomuzu eleyelim.Kakaoyu elemezseniz pütür pütür olur.

    Sonra hazırladığımız hamurdan istediğimiz büyüklükte toplar yapıp kakaonun içine atalım.Topları yaparken,sık sık ellerinizi ıslatmalısınız ki düzgün şekilli olsunlar.

14 Kasım 2014 Cuma

                           
                                    PAZEN-DİVİTİN NEDİR?


                               Pazen, İçi havlı dışı perdahlı pamuktan dokunmuş kumaş türü. Fransızca basin'den gelir. Basin İtalyanca pamuk anlamındaki bambax'tan türetilen bambasin sözcüğünün Fransızca'da 14. yüzyılda aldığı biçimdir.
                              Divitin, bir yüzünde çözgü, öteki yüzünde atkı iplikleri kullanılan kadife görünümlü kumaş. Divitinde atkı ipliği, çözgü ipliğine göre bir numara daha kalın ve daha az bükümlüdür. Atkı ipliğinin az bükümlü olması tüylendirme sırasında kumaşa kadife görünümü sağlar.
                               Bu iki kumaşın ne farkı var diye sorarsanız,temelde aynı kumaşlar olmakla birlikte;pazen daha seyrek dokunmuşken,divitin daha sık dokunmuş tok bir kumaştır.
                                Please push the translate button.




13 Kasım 2014 Perşembe

                                                                  KOAH NEDİR?
                           KOAH haftası nedeniyle ülkemiz ve tüm dünyada yaygın bir hastalık olan bu kronik rahatsızlığı basitçe anlatacağım size.Açık söylenişi Kronik Obstüriktif Akciğer Hastalığı şeklindedir.Yani kronik olarak seyreden,geri dönüşümsüz olarak akciğerleri tıkayan bir hastalıktır.Aslında bu başlık altında iki hastalık söz konusudur.Ancak seyirleri,klinik bulguları ve tedavileri aynı olduğu için topluca KOAH olarak anılırlar.Bu iki hastalık;Kronik Bronşit ve Amfizemdir.Amfizemde bronşlar şişmiş,havayla dolmuş ve öyle kalmıştır.Bu nedenle hasta akciğerlerini yeterince dolduramaz ve boşaltamaz,sonuç nefes darlığı şeklinde izlenir.Kronik Bronşit'de ise bronşlar sürekli mukusla doludur ve aynı şekilde hava alışverişi zorlaşmıştır,nefes darlığı vardır.Eğer her yıl aynı zamanlarda 2-3 ay boyunca öksürüyorsanız,sürekli balgam çıkarıyorsanız,nefes darlığı çekiyorsanız bir Göğüs Hastalıkları uzmanına görünmelisiniz.KOAH sıklıkla Astımla karıştırılmaktadır.Her iki hastalıkta benzer ilaçlar kullanılmakla beraber mekanizmaları tamamen farklıdır.Neticede sanıldığının aksine,KOAH Astıma dönüşebilen bir hastalık değildir.
                            KOAH genel olarak,uzun süre ve sürekli olarak sigara,kömür tozu,pamuk tozu,inşaat tozu gibi etkenlere maruz kalmak sonucunda gelişir,ancak bu etkenlerden her hangi birine maruz kalmamış kişilerde de nadiren görülebilir.KOAH tanısı almış kişilerin bu etkenlerden ,rutubetten,kalabalık havasız ortamlardan uzak durması gerekir.Grip,soğuk algınlığı,nezle gibi hastalıklar KOAH semptomlarını arttıracağı için gerekli korunma tedbirlerini almaları gerekir.Her yıl ağustos-ekim sonuna kadar grip aşısı ve beş yılda bir zatürre aşısı yaptırmaları koruyuculuk açısından oldukça faydalıdır.
                            KOAH ta tedavi kesintisiz ve sürekli olmalıdır.Dozlar atlanmamalı,ilaçlar kesilmemelidir.Bu kişilerde yetersiz soluklanma nedeniyle beyne az oksijen gittiği için,baş ağrısı,sinirlilik,dikkat bozukluğu,unutkanlık,uyuklama gibi semptomlar görülebilir.Spor yaparak akciğer kapasitesi bir miktar arttırılabilir,ayrıca ideal kiloda kalmak diyafram üzerindeki baskıyı kaldırarak daha rahat nefes almalarını sağlar.Akciğerlerdeki sürekli oluşan balgamı çıkarabilmek için günde iki litre su içilmesi son derece faydalı olacaktır.
                              sağlıklı günler dilerim.Dr.Sevda Coşkun Şahin.

SOKAKTAKİ CANLAR

                                                   SOKAKTAKİ CANLAR



                   İnancınız ne olursa olsun,tüm inanç sistemlerinde, yaratıcının yarattığına yardım etmek,sevgi vermek emredilmiştir.Benim inancımda der ki;'hayvanlar sessiz kullarımdır,onlara eziyet eden de,yardım eden de karşılığını alacaktır'.Hz.Muhammed (SAV) bir hadisinde;'hayvanlara merhamet edene Allah da merhamet eder',demiştir.Eminim tüm inanç sistemlerinde benzer kurallar ve söylemler vardır.Tüm dinlere saygım sonsuz ve elbette ki tüm inananlara da.Neticede hepsinde iyi insan olmak,canlılara faydalı olmak emrediliyor.Ve tabi ki her hangi bir dine inanmayanlara da saygım sonsuz, bu son derece kişisel bir karar.Ancak bir şeye inanmasanız bile, insan olmanın gereğinde şefkat ve yardım yatıyor.Yani demem o ki;lütfen sokaklardaki canlara yardımlarınızı esirgemeyin.Paylaşacağım videodaki can,onu beslemeye başladığım ilk günden beri,ben bagaj kapağını açar açmaz izleyeceğiniz dansı yapıyor.Sanırım bu bir teşekkür dansı.Buyrun;Sokak Köpeğinin Dansı'na tıklayın

12 Kasım 2014 Çarşamba

                                                          KADINLAR VE ÇİÇEKLER
                             





Bu gün sevgili Gizli Dikiş'e yanıt verirken geldi bu fikir aklıma.Artık biliyorsunuz;ben bir divitin-pazen tutkunuyum.E,bu kumaşlar da çiçek desenleriyle dolu.Hem de ne desenler!!!!Bir kadını çiçek deseni kadar zarif gösteren başka bir desen var mı?Kadınlar ve çiçekler.....Yüzlerce yıllık hikaye.Hadi gelin,biz de hikayelerimizi,geleneksel kumaşlarımız divitinler ve pazenlerle anlatalım.Her kadının dolabına en az bir divitin elbise girsin.Hem geleneksel kumaşlarımızı yaşatalım,hem de çiçek desenleriyle hikayelerimizi anlatalım.Kim bilir,belki de modaya yön verip çığır açarız.Kasım ayı sonuna kadar,herkes bir divitin ya da pazen elbise diksin ve paylaşsın,bakalım neler olacak???Ne dersiniz????
                                                  ERİŞKİNLERDE DİSLEXİ TESTİ
                       Geçenlerde bir takipçim erişkinlerde dislexi testi var mı diye sormuştu.Dislexi Derneği tarafından yayınlanmış bir testi sizinle paylaşmak istedim.Bu test çocuklar için hazırlanmış olmakla beraber,Dr.Michael Vinegard tarafından erişkinlere uyarlanmıştır.Testteki sorulara evet veya hayır diye cevap verilmektedir.Eğer oniki (12) adet evetiniz varsa Dislexi varlığı yönünden araştırılmak üzere bir psikiyatriste başvurmalısınız.Başvurunuzu bir araştırma hastanesine yapmanız en doğru yol olacaktır.

11 Kasım 2014 Salı

DİKİŞ SEVDA'SI:                                           SİNEMA U...

DİKİŞ SEVDA'SI:                                           SİNEMA U...:                                           SİNEMA USULÜ PATLAMIŞ MISIR         Tam da beslenme yazımın üstüne denk geldi ama dediğim gibi do...
                                          SİNEMA USULÜ PATLAMIŞ MISIR
        Tam da beslenme yazımın üstüne denk geldi ama dediğim gibi doğal ürünlerle hazırlanmış,keyifle yenen her şey faydalıdır.Ailecek güzel bir filim eşliğinde yiyeceğiniz patlamış mısırın size bir zararı olmaz,yağlı ve tuzlu olsa bile :))
        Öncelikle derin ve geniş bir tencereye ihtiyacımız var.Çünkü bir avuç mısırdan koca bir kase patlamış mısır çıkıyor.Sonrasında da genetiğiyle oynanmamış doğal Türk mısırı alıyoruz.Paketin üzerinde yazıyor ama ne kadar doğru bilemiyorum tabii.Ancak bir gerçek var ki,sürekli maruz kalmadığınız bir kötü etki vücudunuzda tahribat yaratmaz.Yani biz de her akşam mısır yemiyoruz neticede :)))Birazcık da rahat olmak lazım:))
         Tenceremizin tabanını kaplayacak kadar mısırı koyuyoruz öncelikle.Sonra mısırları kaplayacak ama üzerine çıkmayacak kadar sıvı yağ(ayçiçek ya da fındık) ekliyoruz.En son da biraz tuz atıyoruz.Tenceremizin saplarından tutup şöyle bir sallıyoruz,karışsınlar diye ve ocağımızı harlı ateşte yakıyoruz.
Sonra tenceremizin kapağını kapatıyoruz ve arada tekrar sallayarak tüm mısırların eşit derecede ısınmasını sağlıyoruz.
Sallama işlemini bir kaç kez tekrar ediyoruz ta ki ilk patlaklar başlayana dek.

Patlaklar başlayınca sallamayı bırakıyoruz ve ocağı orta ateşe alıp patlama seslerini dinliyoruz.Tenceremizin kapağını çok azıcık aralayalım ki biriken buhar çıkabilsin.
Patlama sesleri iyice azaldığında biz de ocağı iyice kısıyoruz,yoksa alttaki patlamış mısırlar yanar.Neredeyse hiç patlama duymadığımızda ocağı kapatıyoruz.Unutmayın ocağı kapatsanız da ısı devam edeceği için alttaki mısırlar bir süre daha pişecektir,ona göre ocağı kapatmakta geç kalmayın.Eğer ayarlayamazsanız ve hafif yanık kokusu alırsanız tencerenizi hemen soğuk bir zemine oturtun.Her şey bittiğinde sonuç şu oluyor,

DİKİŞ SEVDA'SI:                                DOĞRU BESLENME NEDİ...

DİKİŞ SEVDA'SI:                                DOĞRU BESLENME NEDİ...:                                DOĞRU BESLENME NEDİR,NE DEĞİLDİR????              Doğru beslenme son yılların moda kavramı.O kadar bilgi kir...
                               DOĞRU BESLENME NEDİR,NE DEĞİLDİR????
             Doğru beslenme son yılların moda kavramı.O kadar bilgi kirliliği var ki,herkesin kafası karmakarışık.Ne yazık ki,günümüzde,bir çok bilgi taraflı olarak paylaşılmaktadır.Çoğu araştırma ilaç şirketleri sponsorluğunda yapılmakta ve araştırma sonuçları yanlı olarak yayınlanmaktadır.Bir gün yasak olan,öbür gün övülmekte;bir gün harika olan ,diğer gün korkunç olmaktadır.Meslekte geçirdiğim yirmi iki yıla,binlerce hasta tecrübesine,okuduğum binlerce kitap ve yayına rağmen ben bile zaman zaman şüpheye düşerim.Öncelikle doğru beslenmenin bir standardı yoktur ne yazık ki.Çünkü her insanın metabolizması farklıdır.Evet,vücut organlarımız,organların işleyişi her insanda aşağı yukarı aynıdır,ancak,vücudun içinde ne olduğunu tam olarak bilmemiz mümkün değildir.O yüzdendir ki;bazı ilaçlar bazılarına iyi gelirken bazılarında işe yaramaz;o yüzdendir ki bazısı su içse yarar,bazısı kazanla yese bir şey olmaz.
               Henüz tecrübesiz yeni mezun bir doktorken,okulda öğrendiğim bilgiler ışığında hastalarıma bir çok gıdayı yasaklardım.Sonrasında klinik tecrübem arttıkça,yeni çalışmaları okudukça gördüm ki;bu işin standart bir doğrusu yok,her hastama ayrı bir uygulama yapmam lazım.O zaman düşünmeye başladım,hastalarımın geçmişlerini iyice karıştırdım,biz buna tıp dilinde soygeçmiş öyküsü diyoruz,ve anladım ki aşağı yukarı o kişinin atasında dedesindeki beslenmeyi devam ettirirsem kişiyi de sağlıklı tutabilirim.Yani yıllarca tereyağı yemiş,doksan küsür yaşında ölmüş bir dedesi varsa,o kişiye tereyağını serbest bıraktım.Ya da tereyağını çok seven anneannesini ellili yaşlarda damar sertliğine bağlı kalp krizinden kaybeden hastamda tereyağı kısıtlamasına gittim.Tabii burada tereyağını farazi bir örnek olarak veriyorum,en çok o suçlandığı için.Yoksa gerçek tereyağını asla kısıtlamıyorum,günlük alınması gereken yağ miktarının üzerine çıkılmadıkça rahatlıkla tüketilebilir.Özetle hastalarıma her zaman söylediğim şey,eğer atanız dedeniz sağlıklı bir ömür sürmüşlerse,onların yediği içtiği her şeyi tüketin.
                  Bir de yeme sıklığı problemi var.Kimisi üç saatte bir yiyin,kimisi günde iki kere yiyin,kimisi akşam yediden sonra yemeyin diyor.Ben de diyorum ki,hepsi doğru,hepsi yanlış.Bu noktada yine benim dediğime geliyoruz,bu öneriler herkes için standart olamaz.Peki ne yapacağız;öncelikle kendinizi gözlemlemelisiniz.Biz hekimler sizlerle yirmi dört saat beraber değiliz,topu topu on beş yirmi dakika görüşüp muayenenizi tamamlayıp reçete ve tavsiyeler veriyoruz.Halbu ki,size uygun tedaviyi anlayabilmemiz için sizi gözlemlememiz gerekir.Gün içindeki hareketliliğinizi,yeme alışkanlıklarınızı izlememiz gerekir.Pratikte bu mümkün olmadığı için bu görev size düşüyor.Kendinizi en iyi siz tanırsınız,hangi gıdayı çok tükettiğinizde kolay kilo aldığınızı,hangi sıklıkla yediğinizde rahat ve sağlıklı olduğunuzu,hangi gıdayı tükettiğinizde sindirim sorunları yaşadığınızı gözlemleyin.Bunun için pahalı testlere ihtiyacınız yok.Hangi gıdaları yememeniz gerektiğini size söyleyen o çok pahalı testler yerine vücudunuzu dinleyin;pratik olarak,yediğinizde hazım güçlüğü çektiğiniz,sizde uyku hali yapan,midenizde gaz yapan yiyecekler sizi şişmanlatacak ve diğer sağlık sorunlarına yol açacaktır.İşte bu kadar basit.
                   Sağlıklı beslenmenin ve kilo vermenin ön şartlarından biri de,yeterli vitamin ve mineral almanızdır.Çünkü vitamin ve mineraller,metabolizmanızı hızlandırırlar.Genel kanının aksine,vitaminler sizi şişmanlatmaz,ancak metabolizmayı hızlandırdıkları için iştahınızı açarlar.Eğer iştahınıza hakim olur ve egzersiz yaparsanız,vitaminler sizi zayıflatırlar.Bu noktada bir yanlış anlaşılma olmasın,dışarıdan ilaç şeklinde vitamin alın demiyorum.Tabii tıbbi ihtiyaç varsa yani kan testinde vitamin eksikliği tespit edilmişse kullanın,o ayrı.Günlük öğünlerinizden birinde tüketeceğiniz zeytin yağı,fındık yağı ve ayçiçek yağı eklenmiş mevsim salatası ve bir porsiyon mevsim meyvesi günlük mineral ve vitamin ihtiyacınızı karşılayacaktır.Yağların karıştırılıp kullanılması doymamış yağ asitlerinden yeterince faydalanmanız için gereklidir,karışım yapığınızda,omega 3-6-9 'u almış olursunuz ki kalp ve damar sağlığınız için gereklidir.Mısır yağı,kanola yağı,soya yağı hakkında halen tam aydınlatıcı bilgiler olmadığı için kullanmanızı tavsiye etmiyorum,kanserojen etkilerinin yüksek olduğuna dair yazılar okuyorum sıklıkla.
                      Son olarak neleri yememeniz gerektiğine gelince;pratik olarak diyorum ki,paket ömrü uzun olan,çarçabuk hazırlanabilen,boya içeren,E'li maddeler içeren,monosodyum glutamat içeren ürünleri kullanmayın.Bir yiyeceğin raf ömrü ne kadar uzunsa,karaciğerinizi terk etmesi de o kadar uzun olacaktır.Bir çok boyar madde ve katkı maddesi vücudunuzu terk etmez ve karaciğerinizde birikir.Raf ömrü kısa ürünleri tercih edin,entegre ürünlerden uzak durun,şarküteri tüketecekseniz,pastırma ve sucuğu en kötü ihtimalle jambonu tercih edin.
                       Biliyorum çok uzun bir yazı oldu ama aslında daha yazacak çok şey var.Sabrınıza teşekkür ederim,özetle yiyin için,hareket edin,keyfinize bakın.Doğal olduğu sürece,keyifle yediğiniz hiç bir şey size zarar vermez.Çünkü keyif aldığınızda Serotonin salgılarsınız ve Serotonin tüm vücut işlevlerini düzene sokan bir hormondur.Sağlıkla kalın.Dr.Sevda Coşkun Şahin.

10 Kasım 2014 Pazartesi

DİKİŞ SEVDA'SI:                                                   ...

DİKİŞ SEVDA'SI:                                                   ...:                                                       YASTAYIZ                       Yüce ATAM,gelmiş geçmiş en büyük lider,her hücremize y...
                                                      YASTAYIZ
                      Yüce ATAM,gelmiş geçmiş en büyük lider,her hücremize yazılmışsın,UNUTULMAZSIN!!!!!!!!!!!!!!!!
                      Her 10 Kasım,yüreğimiz daralır bizim,hiç görmediğimiz ama çok yakından tanıdığımız,babamız gibi anamız gibi sevdiğimiz,bizi biz yapan,bize insan gibi yaşamayı öğreten,özgürlüğümüzü armağan eden,karanlıktan aydınlığa yol gösteren ebedi şefimizin kaybıyla yanarız.Başka bir millet bu duyguları yaşar mı,yaşıyor mu bilmem ama bu ülkenin vatandaşları her yıl derinden yaşar bu duyguyu.Tüm dünya ülkeleri içinde biz Türkler'e nasip olmuş bir hediyedir ATATÜRK.Kim ne derse desin,bu topraklarda yaşayan herkesin genlerine kazınır Atatürk sevgisi,daha anne karnındayken.En uzak duranının bile içinde,o derin şefkatle bakan mavi gözlerin dokunuşu vardır.Ey yüce Türk,ruhun şad olsun,Türkiye Cumhuriyeti senin ışığın altında sonsuza dek var olacak,rahat uyu,açtığın yolda,gösterdiğin amaçta hiç durmadan yürüyeceğime and içerim.NE MUTLU,TÜRKÜM DİYENE!!!!!!!!!!!!!








9 Kasım 2014 Pazar

DİKİŞ SEVDA'SI:                                                   ...

DİKİŞ SEVDA'SI:                                                   ...:                                                        DOĞUM KONTROLÜ                             Sıklıkla algılandığı üzere,doğum kontrolü...
                                                       DOĞUM KONTROLÜ
                            Sıklıkla algılandığı üzere,doğum kontrolü,gebe kalmamaya çalışmak değildir.Doğum kontrolü;çiftlerin,istedikleri zamanda,istedikleri sayıda,istedikleri sıklıkta çocuk sahibi olabilmelerini amaçlar.Amaç üremeyi engellemek değil,sağlıklı çocuklar,sağlıklı anneler ve dolayısıyla sağlıklı bir toplum oluşturmaktır.Dünyada ülkelerin gelişmişlik düzeyleri ,anne ve bebek ölümleriyle ölçülür.Standart yöntemlerle yapılan hesaplamalar sonucu yıllık anne-bebek ölüm oranları ölçülür ve bunlara göre de ülkelerin gelişmişlik düzeyleri belirlenir.Ne yazık ki ölüm oranlarında ülkemiz üst sıralarda yer almaktadır.İşte bu noktada doğum kontrol yöntemleri devreye girer.Anne ne kadar sağlıklı ve istekli gebelik geçirirse,bebek de o kadar sağlıklı olur.
                             Gelelim yöntemlere;en iyi doğum kontrol yöntemi nedir doktor hanım diye sıklıkla sorar hastalarım.En iyi yöntem diye bir kavramımız yoktur.Kişinin en kolay kullandığı,en az yan etki gördüğü,en yüksek faydayı gördüğü yöntem en iyisidir.Yani,doğum kontrol yöntemi kişiye özel seçilmelidir.Bu yüzden,aklınızda bir yöntem olsa bile,karar vermeden önce hekiminizden ya da ebe-hemşirenizden tüm yöntemler hakkında bilgi istemelisiniz.Danışmanınız size tüm yöntemleri anlattığında kafanızda bir fikir oluşacaktır.Tüm yöntemleri bildiğinizi düşünseniz bile danışmanlık isteyin çünkü doktorunuz ya da ebe-hemşireniz,yöntemleri size bir uygulayıcının gözünden anlatacağı için bilmediğiniz bir çok bilgiyi sizinle paylaşacaktır.Genel olarak yöntemleri;hormonal ve bariyer yöntemler olarak ikiye ayırabiliriz.Hormonal yöntemler;doğum kontol hapları,aylık ya da üç aylık iğneler,cilt altı implantlarıdır.Hepsinde temel prensip yumurtlamayı baskılamaktır.Temel olarak koruyuculukları ve yan etkileri aynıdır.Hormonal yöntemlerin yumurtalık kanserine karşı koruyucu özellikleri vardır.Yani hayatının bir döneminde ,hormonal korunma yöntemi kullanan kadınların,yumurtalık kanserine yakalanma oranları daha düşüktür.Ancak,meme kanserinin ortaya çıkmasını kolaylaştırabilirler.Bu nokta yanlış anlaşılmasın,hormonal yöntemler meme kanseri yapmazlar ancak,meme kanserine yatkınlığı olan kadınlarda,kanserin ortaya çıkışını hızlandırabilirler.Bir açıdan bakıldığında bu durum erken teşhisi sağladığından olumlu bir yan etki olarak da algılanabilir.Hormonal yöntemlerin kullanıcı yaş sınırı geçtiğimiz yıllarda 35'ken,son uygulamalarda neredeyse menopoza kadar uzatılmıştır.Benim şahsi görüşüm,hormonal yöntemlerin 2-3 yıllık süreden uzun kullanılmaması yönündedir.Doğal işleyişe müdahale etmenin,vücudun çeşitli dengelerini bozduğu gerçeğinden yola çıktığım için bu yöntemlerin çok uzun süre kullanılmasını ,kendi tıbbi uygulamalarıma göre doğru bulmuyorum.Ayrıca yapılan çalışmalarda,çok uzun süreli hormonal yöntem kullanan kadınlarda,karaciğer adenomu gelişme riski yüksek bulunmuştur.Aslında iyi huylu bir tümör olmakla birlikte kanama riski yüksek olduğundan ölümcül olabilir.
                              Peki bariyer yöntemler nelerdir;spiral(RİA),prezervatif(kondom-kılıf),diyafram spermlerin yumurtayla buluşmasını önleyerek gebelik oluşmasının önüne geçerler.Ayrıca spermisidler yani fitiller de spermi vagen içinde öldürerek bir tür bariyer görevi yaparlar.Ülkemizde en yaygın kullanılan bariyer yöntemler spiral ve kondomdur.Spirallerin bakırlı ve hormonlu cinsleri,3-8-10 yıllık olanları,T ya da çan şeklinde olanları vardır,hepsinin koruyuculuğu aynıdır.Hangisini seçeceğiniz konusunda kafanız karışıyorsa danışmanınız size bu konuda yardımcı olacaktır.Kondom eğer doğru kullanılırsa hem cinsel yolla bulaşan hastalıklara,hem de gebeliğe karşı yüzde yüze yakın koruma sağlar,
                               Özetle,hangi doğum kontrol yöntemini seçeceğiniz ve nasıl kullanacağınız hakkında kulaktan dolma bilgilerle karar vermeyiniz.Bu konuda,Kadın-Doğum Uzmanınız,Aile Hekiminiz,Aile Sağlığı Ebe-Hemşireniz,Ana-Çocuk Sağlığı Merkeziniz size yardımcı olacaktır.Sağlıklı günler dilerim.Dr.Sevda Coşkun Şahin.