30 Kasım 2014 Pazar

DOKTORLAR VE DİĞERLERİ

                                               DOKTORLAR VE DİĞERLERİ
                   Bir dakika bir dakika,bu benim lafım değil.Yıllar önce gencecik yeni mezun bir hekimken,yaşlı bir hastam söylemişti bunu...Ve devam etmişti,'kızım,Allah'la peygamber arasında bir yerde duruyorsunuz siz doktorlar,kıymetini bil,ona göre yap mesleğini' diye.Yıllar içinde,ne demek istediğini daha iyi anladım hastamın.Öyle bir yetenek ve beceri bahşedilmiş ki bize neredeyse peygamberin becerilerine yaklaşıyormuşuz,buymuş demek istediği.Biz hekimlere,özellikle ben ve bana yakın yaştakilere ve büyüklerimize,daha on yedi yaşımızda bu sanatı icra etmek öğretilmeye başlanır ve henüz yirmi üç yaşımızdayken de can emanet edilirdi.Şimdilerde de çok farklı değil sadece mezuniyet yirmi beş oldu.Düşünün daha ergenliğini tamamlamamış bir çocukken tababet sanatını öğrenmeye başlıyorsunuz ve henüz tam bir erişkin olmamışken de onlarca can emanet ediliyor size.Bu yüzdendir ki, ne çocukluğunu ne de gençliğini tam yaşamış olan bizler,azıcık genel geçer toplum ilişkilerinden uzak,kocaman kocaman sorumluluklar altında ezilmiş,korku ve endişelerini bastırmış bireyler olarak yetişiriz.Çoğumuz bunlarla baş etmenin kendince yollarını bulur ama az bir kısmımız ise sizlerin ukala,doktor olmuş kendini bir şey sanıyor şeklinde değerlendirdiğiniz bireyler oluruz.Aslında olan biten sadece savunma mekanizmalarıdır.
                      Hiçbir doktor ,hadi ben doktor olayım da,bir zengin olayım diye soyunmaz bu işe.Çünkü doktor olup para kazanmanız otuzlu yaşlarınızın sonunu bulur ve kazandığınız para da öyle ahım şahım bir para olmaz.Çok para kazanmanın bir sürü daha kolay yolu varken kimse önce altı yıllık temel eğitim ardından en az beş yıllık uzmanlık eğitimini göze almaz.Bizler tıp fakültelerini yazarken büyük umutlar,büyük hevesler ve büyük bir aşkla yazarız.Arkadaşlarımız çocukluklarını yaşarken bizler ders çalışırız.Kazandıktan sonra ise,gezmeyi tozmayı,uykuyu hatta bazen yemeyi içmeyi bir kenara bırakırız.Altı yıl su gibi akar geçer,çoğumuz mezun olurken saçlarımız beyazlamıştır bile.Başka birçok ülkede tıp dört yıldır,son iki yıl intern doktor olarak eğitiminizi tamamlar ve uzman pratisyen olarak diploma alırsınız.Bizde ise maalesef elinizdeki tıp diplomasına rağmen patisyenseniz,stajer sanılırsınız.Bu yüzden mezun olan genç doktorlar öncelikle iyi bir hekim olmanın derdine değil,adının önüne uzman yazdırmanın derdine düşerler.Aksi durumda hep ne doktorusun diye sorulacaktır bir ömür.Uğraşıp didinip uzmanlığı kazanan ve bitiren arkadaşlarımız nihayet iyi hekimlik yolunda ilerlemeye başladıklarında bir yığın engelle karşılaşırlar bu sefer.Yirmi yirmi beş hasta bakması gereken hekimin kapısında yüz yüz elli kişi sıra bekler,hekim hastayı uzunca muayene ederse;'ne oluyor içeride,ameliyat mı yapıyor?' denir,çabuk çabuk hastayı dinleyip reçete yazsa,'yüzüme baktı ,ilaç verdi' denir.Biz pratisyen hekimlerin sadece ilaç yazdığı ve görevimizin bu olduğu sanılır;tedaviye ilaçlara müdahale ettiğimizde ya da uygunsuz ilaç kullanımının önüne geçmek istediğimizde'iyi bir şey olsan seni burada oturtturmazlardı' diye hakaret edilir.Hiçbir doktor,hasta bakmamak,hastayı yanlış tedavi etmek için doktor olmaz.Hepimizin hayali,tüm hastalarımızı iyileştirebilmek üzerinedir.Tedavi ettiğimiz hastamızın ve yakınlarının gözlerindeki ışıltının madden değeri yoktur,ölçülemez.
                     Bizler kaybettiğimiz her hastamız için belli etmesek de üzülür,çoğu zaman da göz yaşı dökeriz.Ancak,okula başladığımız ilk günden itibaren bizler,duygularımızı belli etmeme,güçlü görünme,hissiyatımızı paylaşmama konularında eğitilmeye başlarız.Oh nasıl da tedavi etmedim hastamı,oh ne güzel hata yaptım,yaşasın hastam öldü diye sevinen doktor yoktur.Bizler,insanın anne karnına düşüşünden ölümüne kadar her aşamayı hastalarımızla bire bir yaşarız.Pamuk ipliği denen şey,bizim cebimizde gezer bir nevi.henüz çocuk denebilecek bir yaştan itibaren bu baskıyla yaşadığımız için,hayatı algılayışımız,hayata bakış açımız farklı gelişir doktor olmayanlara göre.O yüzdendir ki,çoğu zaman;ukala,snob,kendini beğenmiş gibi sıfatlara maruz kalırız.Halbu ki,en ukala bulduğunuz meslektaşım bile aslında kendini toplumdan gelebilecek eleştiri,hakaret,darp,suçlama gibi durumlara karşı koruma çabasındadır.
                       Uzun bir yazı oldu,daha yazacak çok şey var.Demem o ki;bu yazıyı okuduktan sonraki ilk doktor randevunuzda her şeyi hekiminize bırakın.Hepimiz aynı eğitimi alıyoruz,üç aşağı beş yukarı aynıyız.Kaygılarınızı,korkularınızı açıkça anlatın,hekiminizi yönlendirmeye çalışmayın,neyi neden istediğinizi belirtin ve bırakın o hekimlik sanatını icra etsin.Hepimiz ciddi donanıma sahibiz,izin verin o donanımı sizin için kullanabilelim,unutmayın ki hepimiz bir hastayı tedavi etmenin hazzını yaşamak içim hekim olduk.Maalesef başka bir meslek öğrenmeye vaktimiz kalmadığı için de,hayatımızı devam ettirebilmek için hekimlik sanatından para kazanmak zorundayız.Sağlığın parasal bir karşılığı olamayacağını en iyi biz hekimler biliriz.
                        Son olarak;iki tık tık bir şık şık diyenlere şu yaşanmış hikayeyi anlatacağım;Amerika'nın bir eyaletinde,bir fabrikada ana cihaz bozulur.Usta çağırırlar,gelir cihazın orasına burasına bakar,bir noktaya çekiçle bir kez vurur ve cihaz çalışmaya başlar.Neyse birkaç gün sonra fatura gelir; 2000 dolar.Fabrika sahibi çıldırır,tek bir çekiç darbesine 2000 dolar nasıl olur diye itiraz eder ustaya.Bir iki gün sonra ustadan mektup gelir;çekiçle bir noktaya vurmak 1 dolar,o çekicin nereye hangi hızla vurulacağını bilmek 1999 dolar.Yani kıssadan hisse,iki tık tık bir şık şık yapabilmek için ömrümüzü harcayan biz hekimlere biraz daha güven ve saygı istiyoruz.Hepinize sağlıklı günler diliyorum,işte bu yüzden emekli oluyorum.

31 yorum:

Nuray dedi ki...

Ama Allah onlarsız etmesin de diyorlar bunu yazmayı unutmuşsunuz :)) Geçen haftayı çoğunlukla hastanede geçirdim.Göz ,nöroloji,mamografi,ultrasyon ,kulak burun boğaz....Muayene,tahlil,sonuç derken biraz daha rahatladım (Biraz evhamlı bir yapım var çünkü ) Siz olmasanız biz ne yaparız,derdimize siz çare oluyorsunuz....
Öyle çok doktor olan öğrencim var ki,ben çok iyi biliyorum onların doktor olma hayallerini,insanlara hizmeti hayal ederler,onları iyileştirmeyi hayal ederler,ücretsiz muayene hayal ederler,fakir insanlardan para almayacağız derler.Doktor olmayı aşkla isterler,beyaz önlüğün hayalini kurarlar.O aşk olmasa yapılır mı,gecesi yok gündüzü yok,,kazanması zor,okuması zor...
Hissettiklerinizi çok güzel anlatmışsınız,etkilendim tabi,bizler ne yazık ki sizin pencerenizden bakmıyoruz,oysa birbirimizi anlayıp birbirimize güvensek sorunlar daha az yaşanacak.
Doktorum emeklilik için kararlı mısınız,sizin gibi hoby sever ,çiçekli elbiseleriyle hastalara enerji veren doktor az bulunur çünkü :))

Dikiş Sevda’ sı dedi ki...

Ne güzel ifade ettiniz,yüreğinize sağlık.Ve evet,devlete 22 yıl hizmet ettim,sanırım borcumu ödedim,artık dinlenme vaktim geldi.Günümüz şartlarında istediğim şekilde hekimlik yapma olanağım kalmadı,bu yüzden emekli olacağım.

kumasca dedi ki...

Nerdeyse her hastaneye gidişimde onların yaşadığı sıkıntıları görüp üzülüyorum. Sırada bekleyen hastaların serzenişleri bir yana bir de hastayı muayene etmeye çalışırken susmak bilmeyen telefonlar (hastasını hemen muayene ettirmek isteyenler arıyor). Sağlık kadar önemli olan hiç bir şey yok ki hayatta, sahip olduğumuz her şey sağlığımız varsa değer kazanıyor. Nasıl stresli ortamlarda çalıştıklarını daha 1 ay önce tekrar gördüm. Umarım her şey gönlünüzce olur.

Dikiş Sevda’ sı dedi ki...

teşekkür ederim,inanın hiçbir hekim ben şu hastalara bir bakmayayım da görsünler bakalım diye başlamaz güne.....

deeptone dedi ki...

ne güzel bir yazıııı koyarım bloguma bir de demişsin ya hani, sorularınızı iletebilirsiniz diye, onu da koyarım görsünler :)))))))

bi dee ama sana şaka yapcam kiiiiii. "hepinize sağlıklı günler diliyorum, o yüzden emekli oluyorum". yanii, emekli oluyorum, artık benden kurtuluyorsunuz, artık daha sağlklı olursunuz muuu demek istiyosuuuun kikirikiiiii :)

Dikiş Sevda’ sı dedi ki...

Efenim teşekkürler beğendiğiniz için.Yok yaa,ben çok iyi olmaya çabalayan bir doktordum.Mesleğimde tevazu göstermem,polikliniğimde her zaman akademik bir hizmet verdim,hastane doktoruyken de yapılacakların üst limiti neyse onu yapmaya çalıştım.Ama sağlık politikaları yıldırdı beni.Ben de bıraktım,hala rüyalarıma giriyor oysa.Yaaa,öyle işte.Merak edersen birgün anlatırım hikayemi :))

deeptone dedi ki...

yaz tabii ki yaa dinleriim :) bi de şeyi sorcaktım. geçen günkü yazımdaki konu. ben diyorum ki, hiç kimse bir doktor da dahil olmak üzere, öleceği kesin olan bir kanser hastasına empati yapamaz. bu o doktorun zayıflığı filan değil, olayın büyüklüğü ile ilgili ki. öleceği kedsin bir kanser hastasına ancak öleceği kesin olan bir doktor empati yapabilir, diyorum, ne diyosuun :)

Dikiş Sevda’ sı dedi ki...

Şimdi olay şöyle gelişiyor,empati yapamaz derken zayıflığı kastetmedim diyorsun ya,zaten zayıf insan empati yapamaz.O yükü taşıyamaz ve empati yapmaktan kaçınır.Oysa biz hekimler ölümün gerçekleşme aşamalarını,neyin hangi zamanda gelişeceğini,bu olduktan sonra ne geleceğini v.s. bildiğimiz için empati yapmamız otomatik olarak gerçekleşiyor zaten.Hele yapı olarak da duygusal zekanız da yüksekse empati sanatında tavan yapıyorsunuz.Yani demem o ki ölümü yaşamaya yanaşmış olmak gerekmiyor,nasıl gerçekleştiğini bilince.Hiç yaşamadığın ama nasıl ve ne olduğunu bildiğin bir şey başkasının başına geldiğinde üzülürsün aynı öyle.Seni hiç yılan sokmamıştır ama yılan sokan biri için endişelenirsin mesela.Yani işte öyle :))

deeptone dedi ki...

yılan sokması olabilir tabii, kalp hastasına da yaıplabilir empati bütün hepsine yapılabilir diyorum ama öleceği kesin bir kanser hastasına da empati yapılabilir diyorsun, ben bu olamaz diyorum, empati yapıp ne diyebilirsin, seni anlıyorum mu diyeceksin, mümkün değil bu, kanser olup ölecek birine bir şey anlatamazsın, o hayatla ilgili sözcükleri dinleyemez. doktor da ona ölümü anlatamaz. ama bunu sadece kanser hastası için diyorum. ölecek kanser hastalarına bir doktor empati yapamaz diyorum. empati yapıp ona neler yapabilirsin, veya neler yapabilirsin peki söylesenee hadiii :)

deeptone dedi ki...

onun duygularını nasıl anlayabilirsin ki o hastaya ne diyebilirsin ki? ölümü izler doktor herhalde yaa.

Dikiş Sevda’ sı dedi ki...

Hımm,durum anlaşılmıştır,sen empati derken başka bir şey ifade ediyorsun ,ben başka.Sen anlayıp teselli etmekten bahsediyorsun ben se sadece anlayıp kendimi onun yerine koymektan .Buna göre benim anladığım empati tanımında ölüme empati yapılır.Ancak senin kastettiğin durumun empatisi olamaz tabiki.Ölümün tesellisi olur mu hiç?Huriler muriler,ağaçlar böcekler çiçekler hikaye gelir tabiki.Ölümün tesellisi ancak çok ağır kanser hastası morfine bile cevap vermeyen ağrılar çekmeye başladığında,yani ölüm tek çare olduğunda gerçekleşir.Empatiye verdiğimiz anlam farklıymış sevgili deeptone.Şimdi gidip geniş anlamıyla empati nedir okuyacağım,belli ki eksik bilgim var :))

deeptone dedi ki...

şöyle yani, teselli zaten olanaksız, teselli etmek istesek hasta alay mı ediyorsun filan der herhalde. empati, kendini başkasının yerine koyabilme yetisi. ölüm dışında koyulabilir ancak. kendimizi ölen birinin yerine koyup onun gibi düşünemeyiz, onun duygularını anlayamayız. bu herhalde, tıptan çok felsefenin konusu. mesela şu da var, hiç bir erkek psikiyatrist bir kadının duygularını hissedemez ve hiç bir kadın psikiyatrist bir erkeğin yerine kendini koyamaz. :)

Dikiş Sevda’ sı dedi ki...

Bir de şunu yazacağım,yaşam anne karnında başladığı andan itibaren bir insanı izleme şansım oldu yıllarca.O insanı önce anneainin karnındayken her ay ultrasonla seyredip günü geldiğinde ellerimle doğurtup sonrasında yine her ay insan olarak gelişmesini izlemek,bir hücre topluluğunun gelişmiş bir organizmaya dönüşmesine şahit olmak ve bazen de onu kaybetmek....İnsana bakış açımız biraz farklı bizim,minnacık bir bebek ellerinin arasından kayıp giderken öbür yatakta ölü gelmiş doksan yaşındaki dedeyi tek bir yumrukla (kalbi çalıştırmak için göğüse yumruk atarız bazen) hayata döndürdüğünde hayata bakış açın değişiyor.Yaşamın ve ölümün ne olduğunu ciddi ciddi sorguluyorsun.Ölümü ve yaşamı anlamlandırmaya çalışıyorsun.Görünüşte ölmüş bir hastanın başında kalp çizgisi düz atsın,resmi ölümü açıklayabil diye saatlerce beklerken ve EKG'sinde hiç bir işe yaramayan minicik atımları gördüğünde sorguluyorsun ölüm ne diye.Ölmüş insanın kalbi atar mı,atıyor işte.O kadar çok şey anlatabilirim ki,ölmedim ama ölümü biliyorum,ölünce ne olduğu u bilmiyorum aslında.Yazıdaki hataları düzeltip oku lütfen,mini ipedde yazıyorum ve yakını da iyi göremiyorum,yaşım gereği.Sevgiler sana :))

deeptone dedi ki...

anladım ivit. zaten iyi bir doktor ve iyi bir insansın ki. haklısın tabi. ben sadece ölecek kanser hastası gibi hissedemeyiz diyorum ki işte :)

Dikiş Sevda’ sı dedi ki...

Hehehehhee,illa da son sözü söyleyeceğim,demem o ki bir yere kadar o kişiyi hissedebilirim.Çünkü onu hissedebil eyi okulda öğrettiler ve sınava soktular.Yani diyom ki,çekilin ben doktorum,doktor lazım mı,hehehehe,ivet öyle yani :))

deeptone dedi ki...

:)

bücürükveben dedi ki...

Merhabalar, yazınızı büyük keyifle ve tebessümle okudum. Doktor olmak kolay mı? En zor bölüm, en meşakkatli mesleklerden biri elbette ve çok önemli sonuçta insan hayatı söz konusu, keşke her doktor sizin gibi olsa diyorum, (unutmadan başıma gelen sağlık sorunumla ilgili yazıma yorumunuza çok sevindim, cevap da verdim.) ülkemizde sağlık sorunu çözülecek derken hiç de çözülmüş bir şey yok maalesef...benim amcam Almanya'da gurbetçi...ta 60'lı yıllarda gitmiş...bir şey anlattı aklım durdu böyle dağlarda, çamlar arasında bir klinikte bedava yüzme havuzlarında yüzmek dahil, tedavi sonrası bakım veriyorlarmış!!! Allah dedim...bir de bizim ülkemize baksalar..ne yaparsınız işte gelişmiş ülke, emeklisine değer veren ülke...
Bloğunuz çok güzel, sizi ekledim. Sevgiler. :)

Dikiş Sevda’ sı dedi ki...

Zaman ayırıp okumanıza çok sevindim inanın,halimi tasvire hicabım yok,yani hakkımızda yapılan yorumlar bizi öyle üzüyor ki bıraktık artık savunmayı.Ben mesleğimi yaparken en çok anlatmaktan yorulmuştum ki,her şeyi anlatırdım hastalarıma.Ben yorulduysam kimse anlatmıyordur artık.Çünkü Hipokrat yeminin yanında bir yemin daha ettim ben mezun olurken.Hiç bir hastamı boş yollamayacağım yanımdan diye.Ancak özellikle son on dört yılda bir doktorun sözü komşunuzun sözü kadar geçerli olamıyor.Hastam ilaçtan tam performans alsın diye reçeteye ayrıntılı kullanım yazmışım bir seferinde,biraz sonra hasta geldi ilaçları suratıma fırlattı başladı bağırmaya,bu ilaç öyle içilmezmiş,beni zehirleyecek misin sen diye.Kim söyledi bunu dedim,ilacı raftan veren çocuk dedi.Şimdi ben diplomalı bir hekimim ama adam ortaokul mezunu bit kadar çocuğun tıp bilgisinin benden fazla olduğuna inanıyor.Ben bu hastaya ne yapsam boş.Yani işte böyle durumlar bitiriyor bizi ve mekanik bir şekilde yapmaya başlıyoruz işimizi.İşte bu noktada ben işi bıraktım.

Handan dedi ki...

Doktorluk çok kendinden fedakarlık gerektiren bir meslek. Zor, yorucu, yıpratıcı, gece gündüz 24 saat. Bu tempoya dayanmak güç. Üzerine de sizden süper kahraman olmanız bekleniyorsa. Ama hasta olmak, yorgun doktorların ağzından çıkanı anlamaya çalışmak, terslenmek, yanlış tedavi görmek de zor be anacım. Suçlu doktor da hasta da değil bu abuk sistemde aslında. Kapasitesinin üzerinde zorlanan doktorlarla hasta haliyle abuk hastanelerde kendine bir yol arayan insanları karşı karşıya getirince bu oluyor ne yazık ki...

bücürükveben dedi ki...

Offff...cehalet yok mu? Her şeyi etkiliyor Allah kahretsin Atatürk o yüzden eğitim, eğitim, eğitim dedi, işte böyle adam doktora değil, oradaki ortaokul demişsin ilkokuldur o:)))))kalfaya inanır!!!! Allah insanı senin gibi doktorlarla karşılaştırsın (ya ALlah karışmıyor bence hiçbir şeye ya işte alışkanlık yine de dua ediyorum:)))
sevgiler

oytunla hayat dedi ki...

Yerim doktorcum ben seni :)))
Şaka bir yana yazdıklarında o kadar haklısın ki...
Biz biraz saygımızı kaybettik son dönemlerde tüm insanlar olarak... Pek bi eleştiriyi sever olduk... Ve kavga etmeyi...
Biliyorsun geçenlerde ameliyat oldum. Şeker gibi bir doktorum vardı. Çok da iyi niyetli... Düşün ERCP olduğumda tekrar hastaneye geri çağırıp İzmirden gecenin bir yarısı geçerken uğradım diyecek kadar da hassas... Yatarken hasta yakınlarının kendisini ne kadar zor durumda bıraktığını gördüm.... Ne laflar, ne laflar... İlk önce kendimize bakmadan karşımızdakine kızıyoruz :(
Öptüm seni doktorcum

Dikiş Sevda’ sı dedi ki...

Valla karışmıyor,o bile çekip gitmiş haklısın :((

Dikiş Sevda’ sı dedi ki...

Çoğunlukla olan bu aynen.Ara sıra da her iki taraftan da psikopatlar çıkıyor,onlara bahane de lazım değil zaten.

Dikiş Sevda’ sı dedi ki...

Ne tatlısın Şebnem yaa..Hastanın da doktorun da tersi çekilmiyor.Ben de doktor olmama rağmen meslektaşımdan kötü muamele görmüşümdür zaman zaman,kötü niyetli hastadan da saygısızca muamele...Hepsi insan olmakla alakalı yaaa.Keşke kötü insanlara bir virüs falan bulaşsa herkes iyi olsa ya da ben bu kadar hassas olmasam,seviyom seni...

Dikiş Sevda’ sı dedi ki...

Şşttt,Şebo'ya seni seviyom dedim ya,hepinizi seviyom haaa

oytunla hayat dedi ki...

Ahahahahaaaa :))) Buna çok güldüm bak :))
En çok beni seviyorrrr işte ahahahaaaa :))

Dikiş Sevda’ sı dedi ki...

Ehi ehi ehi

deeptone dedi ki...

dur ne sorcaktım ya. bizde bi doktora kaç hasta düşüyor. yani, doktor sayısı daha çok olmalı değil mi?

Dikiş Sevda’ sı dedi ki...

Bir doktorun günlük bakabileceği hasta sayısı maximum ama maximum elli ,WHO nun ve bir çok sağlık teşkilatının önerisi bu.Bizde günlük yüzz ika ikiyüzelli,valla atmıyorum,ikiyüz elli baktığım çok oldu.Hele acil doktoruyken üçyüze ulaşmışlığım var ama o yirmidört saatteydi.Ötekiler normal dokuz saatlik mesai.Yok yanlış yazmadım,İstanbul'da yıllarca dokuz saat mesai yaptırdılar bize.Bizim çalışma saatlerimiz normal memurlarla bir ayarlanmaz .Amaaann boş ver kapattım ben o defteri artık.Son bir şey CHP Bursa milletvekili Dr.Ceyhun İrgil var ya,o benim okuldan asistan abimdir.Dünya iyisi bir insan ve çok başarılı bir cerrahtır.Dünya çapında ödülleri ve kendi adına cerrahi yöntemleri vardır.Hah ,geçenlerde bir konuşmasında belirtti,acile başvuru sayısında dünya rekorumuz var.Nüsusundan çok acil başvurusu olan tek ülkeyiz.Nüfus 75 milyon,acile başvuru 100 milyon.Bir insan bir yılda kaç kere acillik olur ki??Daha bir şey dememe gerek var mı ki :((((

Eren dedi ki...

Yorumunuzu okuduktan sonra hemen yazınızı buldum, okudum:) Doktorluk herhalde en kutsal en özel meslek, bu herhangi bir meslek seçimi değil insanın hayatını başkalarına adayıp adamamayı seçimi sanırım, dediğiniz gibi son zamanlarda doktorların yaşadıkları çok acı, toplumumuzdaki değişim her yöne sıçrıyor malesef... Kaleminize sağlık, sevgiler:)

Dikiş Sevda’ sı dedi ki...

Çok teşekkür ederim,hemen bakmışsın bile,ben de bu günlük bu kadar yeter deyip ayrılmıştım kütüpanenden.Daha gezeceğim çok şey var orada.Geri gelip Mutluluk'a bir göz atmak istedim şimdi.